...
"Hadi minho, gitmeyecek miyiz eve?"
"Ben bugün chanlarla birlikte kafeye gideceğim jisung, git sen. Kendin gidebilirsin değil mi?"
Minho ve jisung okul çıkışı birlikte bir yerlere gitmezlerdi hiç, bir yere kadar birlikte yürür sonra da kendi evlerine gitmek için ayrılırlardı. Ancak minho tanışalı daha 2 hafta olmayan chanla kafeye gidecekti bugün.
"Hm hm, giderim ben kendim."
"Tamam, görüşürüz jisung."
"Yarın tekrar görüşelim sungie!"
Kırıcı olmaya başlamıştı.Minhonun sınıftan çıkması üzerine birkaç dakika sınıfta oyalanan jisung da taktığı kulaklıklarıyla çıktı sınıftan. Ağır ağır indiği merdivenlerin bitmesiyle son basamağa bıraktı kendini. Kimsenin kalmadığı okulda bir süre kafa dinlemek güzel olabilirdi.
Tabi hwang hyunjin diye bir faktör olmasaydı.
Jisung sağ kulağından çekilen kulaklıkla kafasını çevirmiş, geçenlerde kantinde yanına gelen çocuğu görmesiyle neden geldiğini anlamaya çalışmıştı.
Hyunjinse bu sırada kulaklığı kulağına takmaya çalışıyordu.
Bir türlü kulağında durmayan kulaklıkla pff tarzı bir ses çıkarmış 'madem ben dinleyemiyorum o da dinlemesin' diye düşünerek jisungun da kulaklığını çıkarmıştı.
Jisung hala anlamazca ona bakarken hyunjin jisunga biraz daha yaklaşmış merak ettiği şeyi sormuştu.
"Minho ve chanlar birlikte kafeye gitmiş sanırım?"
"Evet de, sen nereden biliyorsun bunu?"
Hyunjin gururlu bir ifadeyle saçlarını savurdu.
"Ben bilirim canım. Ee gitmek istemez misin kafeye?"
"Hayır tabii ki! Çok yüzsüzce bir hareket olur bu. Hem onu da geçtim hangi kafeye gittiklerini bile bilmiyoruz."
"Tamam, onların olduğu kafeye gitmemize gerek yok ki. Biz de ikimiz gideriz."
Jisung şaşırmıştı bu teklifle, çünkü hyunjinin sadece chanla ilgili şeylerde yanına geldiğini düşünüyordu. Baş başa kafeye gitmeyi teklif etmesi beklentilerinin dışındaydı.
Tereddütte kalmıştı, minhonun olmadığı zamanlarda biriyle konuşurken anksiyetesinin tetiklenmesinden korkuyordu. Üstelik hiçbir samimiyeti yoktu hyunjinle. Kafede ne yapabilirlerdi ki?
"Hadi jisuung, beni kıracak mısın?"
"Peki, gidelim. Ancak ben buradaki kafeleri bilmiyorum, aslına bakarsan neredeyse hiç kafe bilmiyorum. O yüzden güzel bir yere götür bizi."
Hyunjin jisungun kabul etmesiyle sevinçle koluna girmişti kendinden kısa olan çocuğun. Jisung hala kararından şüphe ederken yanındaki çocuğun saf bir neşe barındıran tebessümüyle bir kez olsun kendini başkasına bırakmayı seçmişti.
...
Geldikleri kafe jisungun düşündüğü klasik bir kafenin aksine fazlasıyla sevimliydi ve jisung bu temayı... sevmişti?
Burası bubble tea üzerine bir kafeydi ve etraflarında dolanan insanlar da ellerindeki rengarenk içecekler ve kafenin iç dizaynı gibi rengarenklerdi.
Jisung bu iç açıcı görüntüyle okuldaki ruh halinin gittiğini hissederken hyunjin boş olduğunu gördüğü için heyecanlandığı masaya doğru jisungu çekiştirmeye başladı.
Ne olduğunu anlayamadan sendeleyerek hyunjinin peşinden giderken -daha çok hyunjin onu peşinden götürüyordu- kafenin en güzel masasına oturmuşlardı.
Hyunjin dışarıya çıktığında genelde buraya gelirdi ve neredeyse her gelişinde de bu masa dolu olurdu çünkü masa tam olarak kafenin çiçek bahçesiyle han nehrinin birlikte göründüğü yerde bulunuyordu.
Hyunjin tam jisungun ne içeceğini soracaktı ki jisungun okul bahçesinde söylediklerini hatırlayarak onu mahçup etmemek için 'sana favorimi deneteceğim' diyip sipariş vermeye gitmişti.
Jisung tam minhoyu kaybetmekten korktuğu bir zamanda karşısına çıkan bu çocuğun gelişi için tanrıya şükrediyordu.
Kasada siparişlerinin hazırlanmasını bekleyen çocuğu izledi bir süre, hazır olan içeceklerle küçük bir çocuk gibi ellerini çırpıp seke seke yanına gelen hyunjin istemsizce güldürmüştü onu.
Hyunjinse jisungun kulağına doğru bardağı sallayıp buzların ses çıkarmasını sağlamış sonra da bardağı önüne koymuştu. Yanına otururken konuştu.
"Bak eminim buna bayılacaksın. Çok alanı yok ama, insanlar hala nasıl keşfetmedi şaşırıyorum."
"Bakacağız bakalım."
Hyunjinin 'acaba beğenecek mi' diye düşündüğünü bas bas bağıran heyecanlı ifadesiyle jisung kıkırdamış pipetini batırdığı içecekten birkaç yudum almıştı.
Beklediğinden de güzel olan içecekle istemsizce kaşları havalanırken hyunjin güzel olup olmadığına dair bir cevap bekliyordu.
"Bu... hyunjin bu çok güzel!"
"Beğeneceksin demiştim!"
Hyunjin dışarıdan bakan biri için biraz ciddi ya da soğuk görünse de sadece birkaç dakikanızı hareketlerini izlemek için ayırsanız fazlasıyla enerjik ve neşeli biri olduğunu anlardınız.
Jisung da onu gözlemlediğinden biliyordu samimi biri olduğunu, bu yüzden şuan onunla bu kafede sohbet edip gülüşüyordu zaten.
Birlikte hyunjinin ısrarlarıyla limonlu cheesecake sipariş edip son parçayı yeme kavgası yaparken de, evlerine ayrılacakları zaman hyunjin kolu çıkana kadar ona el sallarken de gözlerindeki parıltı gitmemişti jisungun.
Ve hyunjin şu zamana kadar jisungun gözlerini böylesine parlatan ikinci kişiydi.
...
Fic hyunsung değil gercekten
Bu arada ilk bölümdeki söz sahnesini değiştirdim biraz ilerideki bir olayla çakışıyor diye.
O bölüm gelince kafanızın karışmaması için ilk bölüme bir daha bakın tavsiyem.
![](https://img.wattpad.com/cover/341316958-288-k713660.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
apocalypse • minsung
Fanfictionkollarına sarılmış sevgililerin alnından öpücükler han jisung tek arkadaşı lee minhoya söz vermişti arkadaş edineceğine dair, ancak ummadığı şekilde bir şeyler ters gitti,,