size bölüm kedileri bırakıyorum hepsevin beni
...
Okulun kapısında karşılaştığı hyunjinin yanına adımladı jisung. Kendisini fark etmemesini fırsat bilerek arkasından yaklaşıp omuzlarına bastırarak kendini yukarı çekip tekrar yere indi.
Hyunjin beklemediği bu hareketle şaşkınlıkla arkasına dönerken gördüğü kişinin jeongin ya da changbin değil jisung olmasıyla şaşkınlığı daha da arttı. Ondan böyle bir şey beklemiyordu.
Hyunjin jisungun biraz daha açılmasını ve rahat davranmasını sağlamıştı. Eskisine göre çok daha atılgandı jisung, bunun için minnettardı hyunjine.
Jisung yanına geçerken hyunjin de koluna girmişti onun. Birlikte sınıflarına çıkarken merdivenlerde gördükleri minho ve chanla ikisi de duraksamıştı. Hyunjinin eli ayağına dolanırken jisung heyecandan çok gergindi.
Normalde okula minhoyla birlikte giderlerdi ancak son birkaç gündür bu böyle değildi. Gittikçe bağları azalıyordu sanki. Önce teneffüsleri ayrılmıştı sonra yemekleri. Şimdi okula bile birlikte gitmez birlikte dönmez olmuşlardı.
Kafası karışıktı jisungun, ne hissedeceği belirsizdi. Hyunjinle tanışmıştı, yeni arkadaşlar edinmişti, artık daha az utangaç biriydi, bunlar güzeldi ancak git gide minhoyu kaybediyordu. Sevinmek ya da üzülmek şu an hangisi doğruydu bilemiyordu.
Konuşmak istese de gidemiyordu çünkü başta çok üzülmüştü, bile isteye olmasa da minho onu kırmıştı.
Hyunjin arkadaşının gerildiğini fark edince kendi hoşlantısını bir kenara bıraktı.
"Ji, sen şimdi bizim sınıfa git. Jeonginle changbin gelmişlerdir zaten. Benim bir işim var, geleceğim hemen."
"Önemli bir şey mi, istersen beraber gidelim."
"Yok ya basit bir şey, gelirim zaten hemen."
Konuşmalarının ardından jisung hyunjini onaylayarak onların sınıfına gitmiş hyunjin de minhoyla chanın arkasından ilerlemişti.
Yetiştiği ikiliyle minhonun omzuna dokunurken minho da arkasını döndü.
"Konuşabilir miyiz biraz?"
Hyunjinin sorusunu direkt minhoya yöneltmesiyle chan arkadaşına dönüp sordu.
"Gideyim mi?"
Hyunjin minhodan önce cevapladı onu, sonuçta asıl konuşacak kişi kendisiydi.
"Durabilirsin, sorun değil."
Minho da söze girdi.
"Seni dinliyorum."
Hyunjin koridorun ortasında durmalarından rahatsız olmuştu.
"Çok ortalık yerdeyiz, yangın merdivenine gidelim."
Ardından hep beraber yangın merdivenine geçmişler, minho merdivenlere otururken chan duvara yaslanıp kollarını bağlamış hyunjin de konuşmaya başlamıştı.
"Bak minho, net konuşacağım, seninle konuşmak isteme sebebim jisung."
Bunun üzerine minhonun kaşları çatıldı.
"Ona bir şey mi oldu?"
"Yani, diyeceklerimden sonra sen karar verirsin. Kendince jisung için iyi bir şey yaptığını düşünüyor olabilirsin minho ancak öyle değil. Tamam, onu düşünerek bunu istedin ancak yöntemin yanlış. Sırf yeni birileriyle tanışsın diye resmen yalnız bıraktın onu. Ya karşısına kötü birileri çıksaydı, bunu hiç düşünmedin mi?"
Minho hyunjinin söyledikleriyle başını eğdi.
"Ondan yararlanmak isteyebilirlerdi. Neyse ki öyle birileriyle tanışmadı. Yine de şu an iyi olduğunu mu düşünüyorsun? Yavaş yavaş birbirinizin hayatından çıkıyorsunuz ve sen onu kırdığının farkında bile değilsin. O seninle konuşmak istiyor ancak kırgınlığı buna engel oluyor. Sense, ah, lanet kafan hiçbir şeye basmıyor sanırım."
"Hyunjin."
Chanın araya girmesiyle bakışlarını ona yöneltti hyunjin. Şu an hoşlantısı gram umrunda değildi, konu arkadaşının iyiliğiydi.
"Sen sus chan. Konu dahilinde bile değilsin ki olsan bile sözlerimde haksız değilim. Bu yüzden araya girmesen iyi edersin."
Hyunjinin otoriterliğiyle kalakaldı chan. Böylelikle uzun olan devam etti sözlerine.
"Gerçekten jisungun hayatının seninle olduğu zamanla aynı olmadığını göremiyor musun minho? Siz çocukluk arkadaşısınız ve onun her halükarda sana ihtiyacı var. Gerçekten aranızdaki ilişkide değişen bir şeyler olmadığını düşünecek kadar kör müsün?"
Chana döndü.
"Peki siz arkadaşınıza hiçbir şey demiyor musunuz? Siz de mi fark etmiyorsunuz kaç yıllık bağlarının zayıfladığını? Madem arkadaşsınız neden uyarmıyorsunuz onu?"
Chan kendileri hallederler diye düşündüğü için hyunjinin karşısında savunamıyordu kendini.
"O hala sen fark etmesen de senin yanında olmaya çalışıyor, bağlarınızı tekrardan güçlendirmeye çalışıyor. Her gün sırana portakal suyunu bırakan kim sanıyorsun? Sen ona yemeklerde elmanı o da sana portakal suyunu verirdi, bu hep böyleydi değil mi?"
Minho yavaşça başını salladı.
"Ancak sen yeni arkadaşlarınla yemeğe inmekten onunla yemek yemez oldun. Sen ona bir daha elmanı vermedin ama o her gün portakal suyunu sana getirmeye devam etti. Ve sen onları bırakanın o olduğunu bile anlayamadın. Söylesene, gizli bir aşığın olduğunu filan mı düşündün?"
Hyunjinin lafları altında eziliyordu minho.
"Sen her teneffüs koşa koşa onun yanından gittiğinde o ne kadar üzüldü haberin var mı? Artık okul çıkışında onunla eve yürümediğinde, sırasında uyuyakaldığında sırtında duran hırkanın seninki olmadığını gördüğünde ne kadar kırıldı. Umarım fazla alınganlık yaptığını düşünmüyorsundur yoksa seni şuracıkta pataklarım. O hassas biri, bunu sen de çok iyi biliyorsun. Belki de ailesinden çok sana güveniyor, sana ihtiyaç duyuyor."
"Artık kendini nasıl affettirirsin ona bilmiyorum ama kırdığın gibi düzelt. Ben arkadaşımın daha fazla senin yüzünden dalıp gittiğini görmek istemiyorum çünkü."
Ardından ikisinin de bir şey söylemesine izin vermemiş sınıfına gitmişti.
...
Bu bölüm hyunjinin minimum karizma
Guys önemli bi gelişme oldu bunun şerefine bölüm atiorum
Normalde bölümü ithaf etmek isterdim ama rahatsız olur musun bilemedim
Eğer hâlâ buradaysan ve bunları görüyorsan,
Mesajıma dönüp kitabıma bir şans verdiğin için çok teşekkür ederim balımm😚
ŞİMDİ OKUDUĞUN
apocalypse • minsung
Fanfictionkollarına sarılmış sevgililerin alnından öpücükler han jisung tek arkadaşı lee minhoya söz vermişti arkadaş edineceğine dair, ancak ummadığı şekilde bir şeyler ters gitti,,