Uyandım. Hala odadaydım. Kimse yoktu ve ellerim bağlıydı. Kalktım, kapıya gittim. Kapı kitliydi. Tekmelemeye başladım. Birden kapı açıldı. Minho gelmişti. Geri çekildim. Üstüme doğru geliyordu. Bende geri geri yürüdüm. Sonra duvara çarptım. Hala geliyordu. Yakınıma geldi. Baya yakındı.
-Neden bu kadar öfkelisin?
-Beni hapsettiğin için olabilir mi?
-Hapsetmek değil de misafir etmek diyelim.
-Zorla mı?
Daha çok yaklaştı ve kulağıma eğildi.
-Bu kadar kızgın olma. Senin iyiliğin için.
Sonra geri çekildi ve çıktı. Bütün gün ne yapacağım ben burada. Biraz vakit geçti. Sonra kapı tekrar açıldı. Yerde oturuyordum. Hiç kalkmadım. Gelen yine Minho'ydu. Elinde tepsi vardı. Önüme bıraktı.
-Hasta olmanı ikimizde istemeyiz. Geldiğimde, bu tabağı bitmiş görmek istiyorum.
Hiçbir şey demeden kafamı çevirdim.
-Jisung, yapma böyle.
Yanıma geldi ve oturdu.
-Bak, seni anlıyorum. Ama bunların hepsi senin iyiliğin için. Böyle yapma. Tamam mı?
Yine hiçbir şey demedim. Sonra kalktı.
-Lütfen o tabağı bitir, dedi ve gitti.
Acıkmıştım. Ama yemek istemiyordum. Ya bir şey katmışsa. Yinede yedim, ama hepsini bitiremedim. Aradan ne kadar vakit geçti bilmiyorum ama baya geçti. Yine Minho geldi.
-Bitirmişsin, teşekkür ederim.
Tepsiyi aldı ve götürdü. Oda da hiçbir şey yoktu. Sadece halı vardı. Minho geri döndü. Elinde telefonum vardı. Yaklaştı ve bana uzattı.
-Al, istediğin kişiyi arayabilirsin.
-Ne yapmaya çalışıyorsun?
-Hiçbir şey. Sana araman için izin veriyorum.
Elinden telefonu aldım. Odadan çıktı. Neden bilmiyorum ama onu tehlikeye atmak istemiyordum. Neden böyle hissediyorum? Telefonu önüme bıraktım ve kapıya baktım. Uzun süre baktım. Sonra Minho geldi.
-Neden konuşmadın. Konuşabilirsin. Sana bir şey yapmayacağım.
Konuşmuyordum. Kafamı çevirdim.
-Rahat ol. Dediğim gibi, her şey senin için.
Minho çıktı. Telefonu almamıştı. Birde pencere vardı. Ama kilitliydi. Hava çok kararmıştı. Bende bir köseye kıvrıldım. Minho geldi ve bana yastık ile battaniye verdi. Sonra çıktı. Çok uykum gelmişti. Bende uyudum.