Uyandığımda Minho hala uyuyordu. Çok huzurlu görünüyordu. Biraz onu izledim. Sonra doktor geldi. O sırada Minho da uyandı. Doktor kontrol yaptı ve taburcu olabileceğini söyledi. Minho nerede yaşıyordu acaba. Ama ben onu tek başına bırakmak istemiyorum.
-Sen hala burda mısın? dedi şaşkın şaşkın.
-Tabi ki, dedim. Gülümsedi.
-Sen artık gidebilirsin. Bende taburcu olacakmışım zaten.
-Tamam, beraber gideceğiz.
Ne kadar inatçı olduğumu anlamış olacak ki itiraz etmedi. Hastaneden çıktık ve bir taksiye bindik. Eve geldiğimizde onu koltuğa oturttum ve kavaltı hazırladım. Beraber kavaltı yaptık. Sonra dinlenmesi için yatağa götürdüm. Gerçekten çok uykusu vardı ki saatlerce uyudu. O uyurken ben de işe gittim. Geldiğimde koltuğa oturmuş televizyon izliyordu.
-Neredeydin? Merak ettim.
-Sen uyurken işe gideyim dedim. Ne yaptın ben yokken?
-Ben de yeni kalktım zaten. Seni göremeyince gelirsin diye beklerken televizyon izleyeyim dedim.
-İyi yapmışsın. Ben sana bir çorba yapayım.
-Jisung, ben gerç-
-Minho, aynı şeyleri söyleme artık. Senin bir suçun yok. Kendini suçlamayı bırak. Zaten bu yüzden hastanelik oldun. Şimdilik düşüneceğin tek şey sağlığın.
Kafasını salladı. Bende mutfağa geçtim ve ona güzel bir çorba hazırladım. Sonra masaya oturduk ve çorbalarımızı içtik. Onun telefonu çaldı ve konuşmaya başladı. Bende mutfağı topladım. Sonra beraber film izlemeye başladık. Güzel bir filmdi. Sonlarına doğru ikimizin de uykusu gelmişti. Minho uyurken başını omzuma koydu. Bende hiç hareket etmeden uyumuşum.
Bir saat uyumuşuz. Saat 18:00. Vakit hiç geçmemiş sanki. Minho hala uyuyordu. Onu uyandırmadan kalktım. Telefonla oyalandım biraz. O da uyandı. Evde yapacak hiçbir şey yoktu. Bir film daha başladı. Romantik bir film yazıyordu. Onu da izlemeye başladık. Film çok uzundu. Tam her şey yolunda giderken ikimizde uyuya kalmışız. Yine filmin sonuna doğru ikimizde horul horul uyuyorduk.