Herkese merhaba!
Yeni kurguma hoşgeldiniz. Bu kurgumda bol bol fotoğraf kullanacağım gözünüzde canlanması açısından.
Kurgu fantastik de olduğu için işe yarar diye düşündüm. Yorumlarınızı dile getirmekten çekinmeyin.
Başlama tarihi alalım buraya. Hiç yapmadım ama bu ilkimiz olsun.
İyi okumalar:)
Medya: Kapak fotoğrafı
Ayakkabılarımı elime alarak kapıya yöneldim. O sırada kafama çarpan plastik kapla halamın bağırışını duymam bir oldu.
"Hemen nereye gidiyorsun?! Daha yapman gereken bir sürü iş var."
Ona döndüm ruhsuz bakışlarla ve "Okula gitmem gerek hala. Üstelik evi süpürdüm, size kahvaltı hazırladım, akşam yemeğini de hazırladım geç gelirim diye."dedim.
Bir an bana baktı ve ağzını açtı ama verecek başka iş olmadığını anlamış olacak ki bir şey söyleyemedi.
Önüme döndüm, ayağıma ayakkabıları geçirdim ve kapıyı çarparak çıktım. Arkadan bana bağırdığını duysam da umursamadım. Kulaklığımı takıp okul yoluna girdim.
Az önce tanık olduğunuz şey işte benim hayatımdı. Annemle babam hakkında bir fikrim yoktu. Ölmüşler miydi? Beni terk mi etmişlerdi hiçbir fikrim yoktu. Ama pek umrumda da olduğu söylenemezdi. Öylesine yaşıyormuş gibi hissediyordum. Bir gün diğerini kovalıyordu sadece. Ben de günün bitmesini bekliyordum. Halamın evinde bir sığıntı gibi yaşıyor, oğlu ve kızıyla uğraşıyordum.
Hiç amacım yok muydu? Elbette vardı. Bu evden kurtulmak en büyük hayalimdi. Güzel bir üniversite kazanıp burdan uzaklara gitmek istiyordum. Bu yüzden günün bitmesini beklerken ders çalışmak tek yaptığım aktiviteydi.
Okula doğru giden yolda çok sevdiğim bir köprü vardı. Bu köprü gün batımını izlemek için birebirdi. Her ne kadar halamın günlerce azarlamasını çekmek gerekse de bu köprüde gün batana kadar bekler, öyle eve giderdim. Hayattan zevk aldığım sayılı anlardan biri olurdu bu.
İşte bendeniz Meşe bu kadar basit bir hayata sahipti.
Yine o köprüden geçerken alttan geçen nehre baktım. Güneşi yansıtan nehir bana cam kırıklarını hatırlatırdı. Kendimi izlemekten alıkoyamazdım. Yine güneşin yansımasına bakarken "O nehirde çok ilginç bir şey olmalı."diye bir ses duydum arkamdan.
Ses, yere tezgahını kurmuş ve önünde bağdaş kurarak oturmuş yaşlı bir kadından geliyordu. Bu tarafa bakmıyordu. Sadece önündeki eşyalarla ilgileniyordu.
"Bana mı dediniz?"diye sordum emin olmak için.
"Elbette sana dedim. Senden başka o kadar ilgilenen yok sularla."dedi ve nihayet bana döndü. Gülümsedi.
Ben de gülümsemesine karşılık verdim burukça ve yanına adımladım. Dizlerim üzerine çökerken konuştum.
"Bu soğukta satış yapmak zor değil mi?"
Önüne serdiği tezgaha şöyle bir baktım. Kayda değer pek bir sey yoktu. Birkaç toka, pek çekici olmayan birkaç takı ve eski kitaplar vardı sadece.
Kadın bana gülümseyerek bakıp "Ben burda satış yapmıyorum."dedi.
"Peki ne yapıyorsunuz?"diye sordum. O halde niye sermişti bu eşyaları?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Celladımla Son Dans
FantasyMeşe gayet sıradan bir hayata sahipti. Ta ki kendini entrikalarla dolu okuduğu bir romanda bulana dek... Tabi ki hikayenin asıl kahramanı, güzeller güzeli Ashley olmamıştı. Bu fazla iyimser olurdu sanırım. O elbette romanın kötü ve imparatora aşırı...