İyi okumalar...Kaşığımı önümdeki tatlıya batırdım ve içindeki kremanın tabağa yayılışını izledim. Tatlının hunharca katledilişini henüz fark etmemiştim. O sırada başka birinden gelen ses beni uyandırdı.
"Majesteleri. İsterseniz başka tatlı isteteyim."
Başımı tatlıdan kaldırıp karşımda oturan sarı saçlı kadına çevirdim. Adını sürekli unutuyordum. Ashton mıydı? Ash...
"Hayır, böyle iyiyim."
Gülümseyen yüzünü korudu kız ve "Ah, onu öyle parçalayınca beğenmediniz sandım."diye beni cevapladı.
O zaman tatlının ne hale geldiğini fark ettim. Çünkü o süre zarfinda beynim epey meşguldü.
"Tatlı pek sevmem."dedim ve elimdeki çatalı bıraktım.
Bu kadınla neden burda olduğumuz hakkında pek bir fikrim yoktu. Annem gibi saydığım sarayın sorumlusu Hepzibah'ın hatrına onunla bulaşmayı kabul etmiştim ama pek heyecan verici geçtiği söylenemezdi.
Bu buluşmayı kabul etmek yerine Efranla oldukça yaklaşan yolculuğumuz için planın üstünden geçebilirdik.
Bunu istememin kesinlikle Efranla alakası yoktu.
Belki de biraz olabilirdi.
Tamam, bu buluşma boyunca tüm gün onu düşünmüştüm ve ne zaman Ashton'a baksam onun yerine Efranla bu güzel yere gelebileceğimizi hayal ediyordum.
Cidden bana ne olduğu hakkında bir fikrim yoktu. Ne zaman onu görsem veya düşünsem karnımda kaynayan duygu hakkında da bir bilgim yoktu. Gözlerimin her seferinde onu aradığını ve her zaman ona çekildiğini, onu ne zaman başka bir adamla görsem içimde oluşan kontrol edilemez öfkeyi fark ettiğimde başta bunu onu önemli kılan güçlerine bağlamıştım ama şimdi bile tek düşündüğüm oydu ve bu düşüncelerin arasında Efran'ın güçleri yoktu. Sadece o vardı.
Karşımdaki kadını daha fazla rahatsız etmemek adına onu düşünmeyi bıraktım ve Ashton'a döndüm.
"Sizin Luxey soyundan geldiğinizi duymuştum leydi Ashton. O soydan çok fazla kutsal rahibe çıkmıştır."dedim ve çoktan soğumuş olan bitki çayımı ağzıma götürdüm.
Kadın söylediklerimle şaşırdı ve kaşlarını hafifçe çattı. Sonra yanılmıyorsam yüzüne zoraki bir gülümseme kondurarak "Ashley."dedi.
Çaydan bir yudum daha alırken bundan birazını eve götürmeyi aklımın bir kenarına not ettim."Efendim?"
Gülümsemesi yüzünün iki yanında gerilen leydi "Ashley. Adım Ashley majesteleri."dedi.
Elimdeki çayı dökülmesin diye masaya bıraktım ve ortamı toparlamak adına "Ah, evet. Kusura bakmayın leydi Ashto- yani Ashley. İsim hafızam pek kuvvetli değildir."dedim.
Gerçekten, Efran her şeyi unutturmuştu bana.
Ashley bozulduysa da belli etmedi ve "Sorun değil efendim. Çayınızı tazeletmemi ister misiniz?"diye sordu.
"Ah, hayır. Ben de artık kalkalım mı diye soracaktım."
Ashley bana şaşkınlıkla baktı. "Ama majesteleri daha yeni gel-"
Sandalyemi geriye çekip ayaklandım. "Yarım saat olmuş gibi duruyor. Biliyorsunuz bu aralar epey meşgulüm. İsterseniz siz devam edebilirsiniz."dedim ve hafif bir referans yapıp uzaklaşmaya başladım. Arkamdan "Ama..."diye seslenen cılız sesini duymazdan gelmek zorunda kaldım.
Üzgünüm ama şu an yaptığım bana çok anlamsız geliyordu. Başka birine karşı anlamlandıramadığım hislerim varken o kadına umut vermek aptallık gibi geliyordu. Benim yüzümden üzülmesini istemezdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Celladımla Son Dans
FantasiMeşe gayet sıradan bir hayata sahipti. Ta ki kendini entrikalarla dolu okuduğu bir romanda bulana dek... Tabi ki hikayenin asıl kahramanı, güzeller güzeli Ashley olmamıştı. Bu fazla iyimser olurdu sanırım. O elbette romanın kötü ve imparatora aşırı...