İyi okumalar efenim
Winter'ı güvenli bir şekilde ormandan aldıktan sonra onunla ne yapacağımı düşünüyordum. Şimdilik Grandüklüğe dönemezdim. İmparator uyanmadan gitmem sorun yaratabilirdi. Hem eminim zorla odasına girdiğimden dolayı konseyi çiğnediğim için bir ceza alacaktım.
Winter'ın başını okşarken iç çektim. İmparator yüzünden hep başım belaya giriyordu. En başta yaptığım plana göre onu görmezden gelmem gerekiyordu. Ama gelin görün ki hep başını belaya soktuğu için onu kurtarmam gerekiyordu.
Aslında belki de ölmesi işime gelebilirdi. Sonuçta kitabın gidişatı er ya da geç yaptıklarım yüzünden değişecekti. Bu yüzden ölmesi beni çok etkilemezdi. Ama öte yandan o gittikten sonra arkasında bir varis bırakmadığı için yerine gelen kişi muhtemelen konseyden biri olacaktı. Konseydeki kimseye de güvenmediğimden onun ölmemesi daha iyi olacaktı.
Bir de kendime itiraf edemesem de ölmesini istediğim söylenemezdi. Burnu havada da olsa iyi biriydi ve halkı için endişeleniyordu. Bir suikaste kurban gitmeyi hak etmiyordu.
Winter'ı sarayın bir zamanlar inşa ettiği ama şu an kullanmadığı bir barakasında bırakmaya karar verdim. Ama herhangi biri gelip ona zarar verirse diye onu bağlamadım.
Ormandan ayrılıp saraya varmam uzun sürmedi. Saray kapılarındaki muhafızlar beni gördüklerinde kapıyı açıp açmamak arasında tereddüt etseler de bir şekilde içeri girmeyi başardım. Büyük ihtimalle konsey beni cezalandırmak için içeri girmeme izin vermişti.
Saraya girerken kimse tarafından durdurulmadım ama etraftaki hizmetçilerin bana bakarak fısıldaştıklarını görebiliyordum. Ah, yine Efran hakkında muhtemelen pek de iyi olmayan dedikodular...
Sarayın merdivenlerini çıkarken ismimin seslenilmesiyle durdum. "Efran. Nerelerdeydin? Neden haber vermeden çıkıyorsun? Zaten işler burda karışık."
Zack, oldukça sitemli bir şekilde konuşurken onu cevapladım. "Bir duş alıp yemek yedim. Ardından ufak bir işim çıktı. Onu halletmeye gittim."
"Sabahın bu saatinde mi Efran?"diye sordu bu sefer.
Göz devirdim ve "Beni sorgulaman bittiyse ben birkaç bir şey soracağım. İmparator nasıl? İyileşti mi?"diye sordum.
Başını sallayarak beni onayladı. "Evet, durumu çok daha iyi. Bu sabah sen yokken uyandı. Ona her şeyi anlattık."
"Ne? Uyandı mı? Bana daha önceden haber vermeliydin."
"Vermek istedim ama bil bakalım sabahın köründe kimin işi çıkmış?"dedi gözlerini kısarak.
Ellerimi teslim olurcasına havaya kaldırdım ve "Tamam, tamam... Sen haklısın."dedim. Elimi indirdikten sonra "Hala uyanık mı?"diye sordum.
Başını iki yana olumsuzca salllayan Zacharis "Hayır, zehir onu yorgun düşürmüş. Tekrar uyumak zorunda kaldı ama seni sevindirecekse, uyumadan önce seni sordu."dedi.
Dirseğimi karnına geçirdim. İki büklüm olurken "Ne dedim ki ben?"diye mırıldandı.
"Sana söyledim. Ondan hoşlanmıyorum."dedim ve yanından ayrıldım.
"Hey! Nereye gidiyorsun?"diye seslendi arkamdan.
"Seni ilgilendirmez."diye cevap verdim ve sarayın merdivenlerini çıkmaya devam ettim.
"Ondan hoşlanmadığını söylüyorsun ama onun odasına gidiyorsun. Ne kadar ironik."
Ona döndüm ve sert bakışlarımdan birini attım. "Seni buza çevirmemi isyemiyorsan Zack..."dedim yukarıdan ona bakarken ve devam ettim. "O çeneni kapalı tut ve kaybol."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Celladımla Son Dans
Viễn tưởngMeşe gayet sıradan bir hayata sahipti. Ta ki kendini entrikalarla dolu okuduğu bir romanda bulana dek... Tabi ki hikayenin asıl kahramanı, güzeller güzeli Ashley olmamıştı. Bu fazla iyimser olurdu sanırım. O elbette romanın kötü ve imparatora aşırı...