Ağzıma tıktığım yumurtayı çiğnedim. Bir yandan da hala neden imparatordan haber gelmediğini düşünüyordum. Onunla konuşmamızın üstünde tam üç gün geçmişti ama hala bir talimat göndermemişti.
İç çekerek ekmeğime reçel ve tereyağı sürdüm. O sırada salona Brent girdi. Ona şaşkınlıkla baktım çünkü genelde saraya girmezdi.
Elinde gördüğüm mektupla acil bir durum olduğunu anladım. "Ne oldu Brent? Elindeki nedir?"
"Bilmiyorum efendim. Açınca bizi aydınlatacağınızı düşünüyorum."dedi masaya varırken. Mektubu uzattı.
Sarı ve çok da kalın olmayan zarfı alıp inceledim. Arkasını döndürdüğümde imparatorluk mührünü gördüm.
Sonunda! İmparator zahmet edip bana haber göndermişti.
Zarftaki mührü kırdım ve zarfla aynı renkte bir mektup çıkardım. Özenle katlanmış kağıdı açtım ve okudum. Brent de okuyup bitirmemi bekliyordu.
Okudum ama okuduklarım hiç hoşuma gitmedi.
Ayağa kalkmamla beraber Brent de hareketlendi. "Bana bir araba hazırla Brent. İmparatorluk sarayına gidiyoruz."dedim ve salonun çıkışına yöneldim. Peşimden gelen Brent sordu.
"Neler oluyor efendim? Mektup kimden?"
"Mektup Gallienus'tan. Belli ki gizli göndermiş."dedim ve biraz duraksadıktan sonra belirtme ihtiyacı hissettim.
"İmparator... Zehirlenmiş..."
Brent'ten ses çıkmadı. Ben de sorgulamadım. Beni takip etmekle yetindi. Ben odama çıkarken o da araba hazırlamak için bahçeye çıktı. Hızlıca yukarı çıktım ve üstüme basit bir elbise geçirdim. Nereye gittiğimi soran Emma'ya babama ve kardeşime haber vermesi için tembihledim.
Araba hazırlanıp yola çıktığında aslında bu olanların gerçekleşeceğini zaten bildiğimi düşünüyordum. İmparator da biliyordu. Ama görmezden gelmeyi seçmişti.
Aslında asıl soru şuydu: onu öldürmeye yeltenenler konseyde birileri miydi yoksa Harkus imparatorluğunun başka bir suikast girişimi miydi?
Bana eski dünyamdaki otomobilleri özlettiren uzun bir yolculuğun ardından sarayın bahçesinde durduk. Hızlıca aşağı indim ve imparatorluk sarayına doğru ilerledim.
Kapıdaki muhafızlar kapıyı bana açtı. İçeri girer girmez beni Gallienus karşıladı. Bundan pek hoşnut görünmese de benimle konuşmak için kahvaltı salonuna kabul etti.
"Neler oluyor? İmparator gerçekten..."
"Evet, zehirlenmiş. Akşam yemeğinden hemen sonra kötüleşti. Zacharis onun zehirlendiğinden şüphelendi. Ki doğruymuş."
"Peki sorgu? Kimseyi sorgulamadınız mı?"
Gallienus yüzünü sıvazladı. Yorgun olduğu belliydi. Aynı zamanda imparator için de çok endişelenmiş olmalıydı.
"Sorguyu yapmama izin yok."
Sözleri üzerine kaşlarımı çattım. "Ne demek izin yok? Sen onun özel muhafızısın."
Başını aşağı yukarı bitkince salladı. "Biliyorum ama soruşturmayı konsey aldı. Şimdilik aslında herkesten gizlenmesi gerekiyordu. Sizin de bilmemeniz gerekiyordu."
"O halde neden bana..."
"Çünkü başka çaremiz yoktu. Zacharisle elimiz kolumuz bağlı oturamazdık. Bu yüzden sana haber verdik."
Onları anlıyordum. Güvenebilecekleri kimse yoktu. En azından elinin altında güç olan herhangi bir kimse. Sadece beni biliyorlardı. Ayrıca Zacharisin de Gallienus'u ikna ettiğine emindim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Celladımla Son Dans
FantasíaMeşe gayet sıradan bir hayata sahipti. Ta ki kendini entrikalarla dolu okuduğu bir romanda bulana dek... Tabi ki hikayenin asıl kahramanı, güzeller güzeli Ashley olmamıştı. Bu fazla iyimser olurdu sanırım. O elbette romanın kötü ve imparatora aşırı...