Medya;leydi EfranAt, yıldırım gibi fırlayıp padoktan dışarı çıktı ve bizi leydilerden uzağa, ormanın içine doğru götürdü. İmparatorun sıcaklığını arkamda hissedebiliyordum. Bu da kalbimin heyecanla atmasına sebep oluyordu. Onu susturmak için kısa yolculuğumuza odaklanmaya çalıştım.
"Pekala, sanırım neden benim atıma binme talihsizliğinde bulunduğunu sormam gerekiyor Leydi Efran."
Bu sorunun cevabı yalanla örtbas edemeyeceğim bariz bir şekilde duruyordu. Bu yüzden ben de ona gerçeği söylemeye karar verdim.
"Eh, sanırım sizden gerçeği saklamanın manası yok. Leydi Cinder ile aramızda ufak bir anlaşmazlık olduğundan beni bu duruma düşürmek istedi sanırım. İzinsiz atınıza bu yüzden binmek zorunda kaldım."
Bir süre arkadan ses gelmedi. Ardından keyifli bir ses "Ah, ben de bana olan takıntınızın bitmediğini düşünmek üzereydim."
Rüzgarda sesimi duyurmaya çalışarak hafifçe ona döndüm ve bıkkın bir sesle "Üzgünüm ama hayır. Size karşı bir şey hissetmiyorum majesteleri. Ben..."dedim ama lafımı böldü.
"Tamam, tamam. Artık takıntın bitti."
Cevap vermedim. Artık ona karşı bir şeyler hissetmediğimi kabullenmesine sevinsem de bir yanım bozuntuya uğramış gibiydi. Sonra beynimdeki küçük bir ses bunu benim yaptığımı hatırlatıyordu ama öyle olmasa bile Aoron'un Efran'a bir şans vermesi imkansızdı.
Atın kişnemesiyle düşüncelerimden kurtuldum ve silkelendim. Neler düşünüyordum ben? Hikayenin gidişatı ve sonum belli bile değilken kalkmış aptal ihtimallerden bahsediyordum.
Aramızdaki sessizliği bozmak için bir cümle ortaya attım. "Yola çıkmak için hazır mısınız efendim?"
"Evet, sayılır. Gerekli hazırlıkları yapıyorum ama bunu herkesten saklamak zor oluyor. Şimdilik planı bilen sadece sen, Gallienus ve Zacharis."
"Ben de hazırlıkları sürdürüyorum ama Gallienus'un ortadan kaybolması kimseyi şüphelendirmez mi?"diye sordum plana dair aklımdaki soruyu sormak için.
"Bu yüzden senin askerlerinden daha fazlasını yanımızda götürüyoruz Efran. Askerleri kim komuta edecek?"
"Aslında komutanları benim ama bu sefer onları Brent yönetecek."
"Brent mi? Senin şu muhafız mı?" Sesi hafiften küçümseyiciydi.
"Evet çünkü ben sizin özel muhafızınız olmayı planlıyorum efendim."
Aorondan bir süre ses çıkmadı. Bu yüzden arkamı dönme ihtiyacı hissettim. Kafamı döndürdüğüm an onunla göz göze geldim. Suratında hoşnutluk ve şaşkınlık karışımı bir ifade vardı.
"Majesteleri..."
Seslenmemle birlikte kendini toparladı ve önüne döndü atı sürebilmek için. Ben de tekrar önüme dönerken oldukça sıradan bir sesle -fazla sıradan- konuştu.
"Buna gerek yok Efran. Senin askerleri yönetmen daha iyi olur. Hem ganimetler için güvenilir birilerine ihtiyacımız var ve anlaşılan o ki sen en çok ona güveniyorsun." Sesinde hiçbir şey yoktu. Dediğim gibi, oldukça sıradandı. Düz bir sesle konuşmuş ve konuya noktayı koymuştu.
"Ama bu yolculukta sizi öldürmeye çalışacaklar majesteleri ve-..."
"Gerek yok Efran. Plana sadık kal ve onları oyalamamıza yardım et." Sesi aksini kabul etmeyen bir keskinlikteydi.
"Peki majesteleri."
Yolculuğun geri kalanı sessiz geçti. İkimizin de arasında sessiz bir tartışma yaşanmıştı da kimse konuşmuyor gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Celladımla Son Dans
FantasyMeşe gayet sıradan bir hayata sahipti. Ta ki kendini entrikalarla dolu okuduğu bir romanda bulana dek... Tabi ki hikayenin asıl kahramanı, güzeller güzeli Ashley olmamıştı. Bu fazla iyimser olurdu sanırım. O elbette romanın kötü ve imparatora aşırı...