Oy ve yorumlarınızı bekliyorum, iyi okumalar ^^
"Sen bu aralar pek bir mutlusun sanki, hayırdır?" Şu askerlerin gözünden de hiçbir detay kaçmıyordu. Babamın asker olması yetmezmiş gibi bir de gidip başka bir askere vurulmuştum. Ben gerçekten de bela arıyordum başıma.
Ağzıma attığım salatalığı bir iki tur çevirdikten sonra bakışlarımı babamda sabitledim. Şimdi yalan söylesem kesin anlardı. Lafı dolandırmam çok daha mantıklı olurdu.
"Mutlu olmak için bir sebebe gerek var mı? Hem sen benim babamsın, mutlu olduğum zaman sevinmen lazım. Sense hesap soruyorsun!" deyip dudak büzdüm. Babamın bu hallerime dayanamadığını bildiğim için yapıyordum bunu ancak bu sefer pek de başarılı değildim sanırım. Tek kaşını kaldırıp sert bakışlarını gözlerime çiviledi.
"Yok yok, kesin bir şey var sende! Neyse, yakında illaki çıkar kokusu." deyip bu sefer de anneme çevirdi bakışlarını. Annemse bir şey bilmediğini belli ederek bakıyordu babama.
Annemi her zaman çok seven bir kızdım ancak bu durumu kolay kolay anneme anlatamazdım çünkü hemen babama yetiştireceğine emindim. Bu evde babam bir şeylerin saklanmasından nefret ederdi ve her şeyi öğrenmek adına annemi casuslukta çok iyi yetiştirmişti. Ben Fırat mevzusunu ancak babamın öğrenmesini istediğimde anneme söyleyebilirdim.
"Ablam aşık olmuş baba."
Tanıştırayım, ailenin en gereksiz hatta tek gereksiz üyesi. Kardeşim... Hayatımda gördüğüm, beynini en az kullanmayı seçen yegane insanlardan biriydi kendisi. Müthiş bir zekası vardı ama dediğim gibi, kendisi bunu pek de kullanmayı sevmiyordu.
Anıl'ın kurduğu cümleden sonra babam ona inanmış gibi duruyordu açıkcası. Aslında inanmalıydı ama daha çok erkendi. Hemen bilmemeliydi. Masadaki herkesin bakışları bana döndüğünde bugün hiç yapmak istemeyeceğim bir şeyi yapmak durumunda kalıyordum.
"Evet canım aşık oldum. Hatta birkaç güne kadar aşk acısı çekip depresyona falan da girerim. O zaman en yakın arkadaşım sen olursun." dedim. Herkes bu kurduğum ciddi cümlem üzerine yüzüme bakarken asıl planım şimdi devreye giriyordu.
"İşte o zaman içtiğin sigaralardan bana da bir dal uzatırsın değil mi?"
Bingo! Artık odak noktası değiliz.
Babamın gözbebekleri titreye titreye kardeşime çevrildiğinde titreyen tek şey babamın gözleri değildi. Anıl da en az babamın gözleri kadar zangır zangır titriyordu ancak onunki korkudandı, öfkeden değil.
Yaptığım şey ispiyonlamaktı, evet. Bu rezalet bir şeydi, evet ancak bunu zaten yapmak zorundaydım. Bir haftadır biliyordum Anıl'ın sigara içtiğini. On sekiz yaşında bir birey olsa çok da umursamazdım ama daha yeni on birinci sınıf öğrencisi olan bir çocuğun sigara içmesi acınası bir durumdu. Üstelik sadece reşit olup olmaması da önemli değildi, yol yakınken o mereti bırakması onun için çok iyi olurdu.
Tamam, bu şekilde ispiyoncu bir yaklaşımla söylemem çok yanlıştı ama kendimi de kurtarmak açısından yapmak zorundaydım.
Şimdiyse ben de en az Anıl kadar korkup babamın ne tepki vereceğini merak ediyordum. Aslında az çok tahmin edebiliyordum ne olacağını çünkü babamın sigaradan hiç hazzetmediğini biliyordum ve küçüklüğümüzden beri bizi bunun için uyardığının da farkındaydım.
Babam gürleyerek kardeşime "Doğru mu?" diye sorduğunda Anıl hiçbir şey diyemeden masadan kalktı. Aslında refleksif bir kaçıştı onunki.
Daha sonra yaşanacakları tahmin ettiğimden dolayı sessizce masadan kalkıp mutfaktan çıktım. Babam Anıl'a şiddet uygulayacak bir adam değildi ama laflarıyla onu dövmekten beter edeceğini biliyordum. Bu yüzden de kaçarcasına çıkmıştım evden.
Bugün Fırat'la buluşup sinemaya gidecektik. Moralinin bozuk olduğunu biliyordum. Sebebini söylemese de kendisi de hayatının yolunda gitmediğini söylemişti. Biraz kafa dağıtmak açısından bugün birlikte bir şeyler yapmaya karar vermiştik.
Fırat ayaklarımı yerden kesecek cümleler kurmuştu dün gece. Aşka olan bakış açımı neredeyse değiştirmişti. Haklıydı aslında, yeni heyecanlar aramak yerine dinlenebilecek bir liman bulmak her şeyden daha mantıklıydı. O çoktan benim limanım olmuştu da ben onun için aynı şey olabilecek miydim onu merak ediyordum. Bunu başarabilmek için de tabi ki mutsuz hissettiği bir anda yanında olmam gerekirdi. Ve itiraf etmek gerekirse sanırım ben gerçekten de aşık oldum.
𓆝𓆟𓆞
"Nasıl, beğendin mi filmi?"
Sinemadan çıkmış, birlikte bir kafede oturuyorduk. Onunla bir şeyler yapmak mükemmeldi benim için.
Romantik bir film izlemiştik ve ben gerçekten de filme bayılmıştım ama içten içe Fırat'ın beğenmediğini düşünüyordum. Film boyunca sanki kafası bambaşka bir yerdeymiş gibi hissediyordum. Gerçi bir ara önümüzde öpüşen çiftleri görünce benim de oradan kalkıp gidesim gelmişti. Allah aşkına insan öpüşmek için sinemaya gelir miydi hiç?
"İzlemedim desem." Düşüncelerim onun sözleriyle bölünürken mahcup bakışlarını yüzümde gezdirdi. Normalde herhangi bir arkadaşım bu cümleyi kurmuş olsa çoktan kıyametleri koparırdım ancak Fırat'ın üzgün olduğunu bildiğim için pek de sesimi çıkarmadım.
Yine de sormam gerektiği için "Neden?" diyebildim sadece.
"Başka bir şey izledim çünkü!" deyip bakışlarını yüzümün her yerinde gezdirdi hafifçe sırıtarak. Sanırım önümüzde oturan ve film daha başlamadan öpüşmeye başlayan salaklardan bahsediyordu. Şimdi sinirlenmemek elde değildi işte.
"Aslında seni vurmak lazım!" deyip kaşlarımı çatarak kollarımı birbirine bağladım.
Hafif bir kahkaha atarak kalbimi yerinden oynatıp "O niyeymiş?" diye sordu.
"Niye olacak! Ben birlikte bir şeyler yapmak istediğim için sinemaya geliyorum seninle. Sen de filmi izlemek yerine saçma sapan şeyler izliyorsun." deyip dudaklarımı büzdüm istemsizce. Gülümseyerek bakışlarını büzdüğüm dudaklarıma odakladı kısa bir süre.
"Ne yapayım, çok güzelsin." dediğinde kalbim yerinden çıkacakmış gibi atmaya başladı. Bu adam beni izlediğini mi kastediyordu şimdi? Ah, kalbim. Sakin olmalıydı.
Sakin olamıyoruz. Bedenimiz kontrolden çıktı. Lanet olsun yanaklarımız kızardı galiba.
"Utanınca gerçekten de yanakların kızarıyormuş ve daha da güzelleşiyormuşsun. Çok şanslıyım." dediğinde mümkünmüş gibi kalbim daha da hızlanmıştı ve hızlanan kalbim galiba vücudumdaki tüm kanı yanaklarıma pompalıyordu.
"Tamam, yeter sus!"
Yine çok mükemmel bir şekilde savuşturduk.
İyice saçmalamıştım. Adam bana iltifat ediyordu bense ona susmasını söylüyordum. Bu saatten sonra konuşmak istemese bile hak verirdim. Bana kınarca bakmasını beklerken o tam aksine kara gözleri parıldayarak baktı yüzüme.
"Çocuk gibisin biliyor musun?" Kaşlarım kendi kendine havalandığında bir yanlış anlaşılmayı düzeltmek istercesine elini bana doğru uzattı.
"Kötü anlamda değil. Çok masum görünüyorsun gözüme!" dediğinde istemsizce gülümsemeye başladım. Bu adamın beni biraz daha süründürmesi gerekiyordu sanki, şimdi övmüş gibi oluyordu ve ben gerçekten de heyecanlanmaktan ölecek gibi hissediyordum.
"Komutanım ben zaten çocuk gibiyim, merak etme yakında alışırsın!"
Gülümseyip "Alışacağım..." dediğinde ben de onun yüzüne bakıp en içten duygularımla gülümsedim. Bu beni benimsediği anlamına geliyordu bir nevi. Karşılıklı susmuş bir şekilde birbirimize bakarken aklına bir şey gelmişcesine kaşlarını havaya kaldırdı.
"Lunaparka mı gitsek bugün?"
Yeni bölümde görüşmek üzere, hoşça kalın ^^
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TELEFONUNUZ BENDE KOMUTANIM/ Texting✓
JugendliteraturSiz: Iı... Şey... Siz: Bugün sizi çok rahatsız ettim galiba ama... Siz: Sanırım telefonunuz bende komutanım. Siz: yani otomatik olarak benimki de sizde olmuş oluyor. Siz: Özetle telefonlarımız karışmış komutanım. Yahuşuklu Komutan: Fark ettim. Yahuş...