Herkese merabe. Nassınız aşkocumlar?
Ben tabiki deeee....AÇIM..
Oy ve yorumlarınızı bekliyorum, iyi okumalar ^^
1 yıl sonra...
Elçin:
Anıl'la birlikte yatağımın üstünde bağdaş kurmuş benim işim için özel şirketlere başvurularımın tek tek reddolunuşunu izliyorduk.
"E ne yapacaksın abla?"
Anıl'ın sorduğu soruyla birlikte elimdeki telefonu yatağımın üstüne koyup elimle yüzümü kapattım.
"Ay bilmiyorum Anıl. İşsiz kaldım galiba." Bezginlikle yanaklarımı şişirip nefessiz kaldığımda Selena dizisindeki Kıvılcım karakteri gibi kendimi boğmaya çalışıyordum. Bu benim hayata gösterdiğim bir başkaldırı gibiydi aslında.
"Sıkma canını abla. En olmadı Bim'de ya da A101'de kasiyer olursun." Eliyle omzumu sıvazlayan Anıl'a 3 numaralı bakışımı attım. Bu bakışın anlamı tam olarak şuydu: Kapa çeneni ahmak. Zaten annem seni doğurmamış, annem seni sıçmış o yüzden senden mantıklı bir fikir beklemek aptalcaydı.
Evet, sanırım biraz abartılıydı ancak yapacak bir şey yoktu. İşsiz kalıp Anıl'ın diline düşmek de rezalet bir şeydi nasıl olsa. Gerçi kendisi artık ergenliğinin son demlerini yaşıyor gibiydi o yüzden ondan artık nefret etmiyordum. Bu sene sınava gireceği için biraz daha ciddi bir hâl takınıyordu beyefendi ve bu hâli ailecek hepimizi rahatlatıyordu.
"Bana bak Anıl, gözlerimin en içine bak." Elimi omzuna koyup sıkıca tutarak ona hayatında duyabileceği en ciddi ve mükemmel konuşmayı yapmaya hazırlandığımda, bana yüzünde büyük bir endişe barındırarak bakıyordu. "Bu sene sınav tercihlerini vereceğin zaman asla mühendislik yazmayacaksın, tamam mı?"
Elini asker selamı verircesine başına yerleştirdi. "Emredersiniz komutanım!"
Kurduğu cümle kurt bakışlımı hatırlamamı sağladığında Anıl'ın ensesine hafifçe vurup "Hadi bakalım. Sana ayrılan sürenin sonuna gelmiş bulunuyoruz. Git ders çalış!" diyerek onu odamdan gönderdim. Bana destek olma ayağına derslerinden kaytarıyordu ve bu benim gözümden kaçacak bir detay değildi.
Anıl terliklerini yere sürüye sürüye en az benim bezginliğimle yürüyüp odadan çıkarken kapıyı iyice kapattığına emin olduktan sonra elime telefonu alıp kendimi yatağın üstüne gelişigüzel bıraktım.
Rehberimden Yahuşuklu Komutan'ımı bulup aradıktan sonra telefonu kulağıma götürdüm.
Üçüncü çalışından sonra açılan arama, Fırat'ın "Efendim Çiçeğim." sözüyle cevaplanırken yüzümdeki gülümseme kocaman bir hâle gelmişti. Daha az önce işsiz kalacağım için gözlerim dolu bir haldeyken Fırat'ın sesini duymamla birlikte tekrar mutlu olmuştum. Bu adam bana ilaç gibiydi gerçekten.
İlaç demişken keşke Farmakolog olsaydık.
Benden anca Fıromkolog olurdu. Bu yüzden iç sesim yine saçma bir şey söylemiş oluyordu.
Kendi içimdeki saliselik süren çatışmaları bırakıp tekrar telefonun ucundaki sevgilime dönüp "Nasılsınız komutanım?" diye sordum.
"Sesini duydum daha iyi oldum Çiçeğim. Sen nasılsın?" gülümseyerek kurduğuna yemin edebileceğim cümle beni de gülümsetmişti ancak sorduğu soruyla nasıl olduğumu düşündüğüm için o gülümseme maalesef kısa sürdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TELEFONUNUZ BENDE KOMUTANIM/ Texting✓
Novela JuvenilSiz: Iı... Şey... Siz: Bugün sizi çok rahatsız ettim galiba ama... Siz: Sanırım telefonunuz bende komutanım. Siz: yani otomatik olarak benimki de sizde olmuş oluyor. Siz: Özetle telefonlarımız karışmış komutanım. Yahuşuklu Komutan: Fark ettim. Yahuş...