•16•

202 42 18
                                    

Karşısında oturmuş sessizce yemeğini yiyen Hongjoong'a bakmaktan alamıyordu kendini. Çok durgundu. Önündeki yemeği azar azar yiyor, Seonghwa ile gülerek sohbet eden adam şu anda resmen suspus öylece oturuyordu. Bir şey vardı. Ama söylemiyordu.

"Seonghwa..."
İçinde tuttuklarına artık dayanamayan küçük, karşısındaki bedenin adını söyleyerek iç çekmiş, eğdiği başını yukarı kaldırmıştı. Bunu yapmasıyla beraber hali hazırda kendisini izleyen büyüğü ile göz göze gelmişti. İzleniyor olmasına başta şaşırsa da sonrasında hemen mimiklerini toparlayıp ciddiyete bürümüştü yüzü.
"Sana bir şey söylemem gerek."

Elindeki yemek kasesini ve çubukları az ötesinde duran masaya bıraktı ve Hongjoong'u dinlemek için arkasına yaslandı genç adam.
"Seni dinliyorum"

Derin bir nefes aldı Hongjoong söyleyeceği kelimeleri aklında toparlarken.
Neden böyleydi bilmiyordu. Kendi ruh haline anlam veremiyordu bir türlü. Gergindi ve bu gergin hali Seonghwa'yı da geriyordu. Gencin bu duruşu yüzünden Seonghwa'nın aklına çeşit çeşit senaryo gelmeye başlamıştı bile.

"Bugün iş yerinde öğleden sonra... Bir kız geldi yanıma." Kelimeleri döküldü dudaklarından.
Ardından elinde tuttuğu yemek kasesini tıpkı Seonghwa gibi bıraktı masaya ve tamamen kendisini dinleyen büyüğüne doğru döndü.
"Adı Minji'ymiş... Gerçi bunu neden söylüyorsam? Kendi sevgilinin adını zaten biliyorsundur."
Duyduklarına anlam veremeyerek kaşlarını çattı Seonghwa.
"Ne sevgilisi?"

"Ne demek ne sevgilisi? Sevgilin işte!" Dedi Hongjoong nedensiz bir şekilde sonlara doğru sesini yükseltirken.
Kendisine gereksiz yere bağırıldığı için sinirlense de gözlerini kapatıp derin bir nefes alarak sinirini bir kenara savurup attı genç adam.
"Hong, ne sevgilisi? Ne saçmalıyorsun? Sana her şeyimi anlattım. Beni benden daha iyi tanıyor konumuna geldin. Bir sevgilim olsa sana bunu söylerim değil mi?" diye soru yönelttiğinde aldığı cevap sadece küçük bir baş sallamasıydı.

Hongjoong'un söylediği isim kafasının içinde dönüp dururken aklına gelen şeyle birlikte gözlerini kırpıştırdı.

'Tabi ya!'

"Çilleri var mıydı?" dedi merakla.
"Ne?"
"Minji... Çilleri var mıydı?"
"Evet vardı." dediğinde içten bir şekilde gülümsemişti genç adam. Bir süre Seonghwa'nın gülümsemesine bakan Hongjoong ise kaşlarını çatmıştı bunun üzerine.

"Hongjoong, Minji sana ne dedi bilmiyorum ama tamamen yanlış anlamışsın olayı. Minji benim kuzenim. Çok da yakınızdır kendisiyle. Hem... sen niye bu kadar sinirlendin ki?"

"Sinirlenmedim?" dedi genç adam kendisine yöneltilen soruya karşı ironiyle gülümseyerek. Ona inanamayan gözlerle bakan Seonghwa kaşlarını şaşkınca yukarı kaldırmıştı.

Evet, bal gibi de sinirlenmişti. Ama neden sinirlendiğini asla bilmiyordu.

"Hongjoong bir insan karşısındaki kişiye sesini yükseltince sinirli olur ya hani? Sen de az önce bana sesini yükselttin? Sinirlendin yani?" dedi Büyüğü, sabır dileyen bir ses tonuyla.

"Ben sadece... Bilirsin bana bunu söylemedin diye kızdım yani... Yemek nasıl olmuş?" dediğinde ve beceriksizce konuyu değiştirdiğinde, garipseyerek gözlerini kırpıştırdı ve bir müddet Hongjoong'a baktı Seonghwa. Küçük olan, kendisine yönelen tuhaf bakışlar eşliğinde içinden sayısız küfür savurdu .
'Ben tam bir malım.'

"Her zamanki gibi lezzetli olmuş eline sağlık." Diye mırıldandı yaşça büyük genç, masaya bıraktığı yemek kasesini geri eline alırken. Suratında ise doğal olarak garipseyen bir ifade vardı.

İkili sessizce yemeklerini yedi.

Sonrasında Hongjoong, çıkan bulaşıkları mutfağa götürmek için ayağa kalkmıştı ki Seonghwa'nın sesini duymasıyla birlikte olduğu yerde durdu.

"Minji gibi başka bir kızı da sevgilim zannedersen diye baştan söylüyorum. Kızlar ilgimi çekmiyor."

~•~

BU KİTAP NEDEN OKUNMUYOR? O KADAR MI KÖTÜ YAZIYORUM BE?!

Evet kötü yazıyorum kabul okumamakta haklısınız eyv.

😭😭😭😭😭😭😭😭😭😭😭

Two Bodies | Seongjoong Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin