•Final•

291 36 32
                                    

Final... Ama aslında bu bir başlangıç

~•~

O kadar hızlı olmuştu ki her şey...

Bir hafta gibi bir süreç akıp gitmişti iki gencin hayatından. Rutine oturttukları hayatlarını yaşamayı sürdürmüşlerdi. Hongjoong işe gitmişti, Seonghwa onu beklemişti. Bir arada oldukları dakikalarda aşık çift, sadece birbirine vermişti bütün dikkatini.

Sanki her an her şey bitebilirmiş gibi sarılıyorlardı birbirlerine sarıldıklarında. Son öpüşmelerini yaşıyorlarmış gibi keyfini çıkara çıkara emiyorlardı alt dudaklarını her öpüşmelerinde.

İkisi de birbirine dokunmaya kıyamıyordu ama dokunmak için de yanıp tutuşuyordu.

Korku, endişe ve aşk dolu sıradan bir haftanın ardından yine bir aradaydı Beatrice, Seonghwa ve Hongjoong üçlüsü.
Her şeyi eski haline getirmenin vakti gelmişti nihayet. Büyü bozuluyordu. Her şey normale dönecekti.

Peki normale dönmesi iyi bir şey miydi?

Beatrice, yerde yatan iki bedene bakıp iç çekti. Başladığı işi elbette bitirecekti ancak içini saran 'ya yapamazsam?' korkusu anbean büyüyor, genç cadıyı fazlasıyla geriyordu.
Yutkundu.
Bilinçlerini birazdan kaybedip derin bir uykuya dalacak olan el ele tutuşmuş çiftte gezdirdi bakışlarını son kez.

"İçtiğiniz karışım birazdan sizi uyutacak." diye mırıldandı kısıkça. Sonrasında yere çöktü, iki gencin tam ortasına oturdu.
"Canınız acımayacak, pek bir şey hissetmeyeceksiniz. Korkmanıza gerek yok." dedi ellerini yukarı kaldırarak.

Bir elini Hongjoong'un göğüsüne, diğer elini Seonghwa'nın göğüsüne sabitledikten sonra gözlerini kapattı. Bir kaç saniye bekleyip odaklandıktan sonra iki gence anlamsız gelen tılsımlı sözleri mırıldanmaya başladı.

Bununla eş olarak büyüğünün elini gergince sıktı küçük olan. Kalbi göğüs kafesinden dışarı fırlayacakmış gibi hızla çarpıyordu. Daha hiç bir şey olmamıştı ancak Hongjoong stresten terlemeye başlamıştı bile.
Elini korkuyla tutan sevgilisine baktı Seonghwa.
Gözlerini yummuştu. Sertçe ısırdığı alt dudağı maruz kaldığı baskıdan dolayı beyazlamıştı. Yüzü solmuştu.

Güven vermek istercesine o da hafifçe sıktı Hongjoong'un küçük ellerini. Seonghwa korkmuyor muydu? Korkuyordu elbet. Ancak korkusunu tüm gücüyle bastırıyordu. Belli etmemeye çalışıyordu.

Sertçe yutkunup bakışlarını Hongjoong'dan çekti.

Gözlerini yumdu.

Çok değil bir kaç dakika sonra hissetti bedenindeki titremeyi. Ayak parmak uçlarından saç diplerine varana kadar bir irkilme yaşadı. Üşüme hissi baş gösterdi bütün bedeninde. Kasları, sertleşmeye ve gerilmeye başladı. Hissediyordu Seonghwa... Göğüsünde duran elden, ruhunun en derinlerine doğru akan o sıcak enerjiyi hissediyordu. Enerjinin sıcak yapısının tezat olacak şekilde kendisini dondurduğunu hissediyordu. Bir insanın ruhu uyuşmazdı değil mi? Ancak Seonghwa ruhunun uyuştuğunu hissediyordu. Zihni bulanıklaşıyordu.

Derin bir nefes aldı. İçine çektiği oksijen ciğerlerine dolarken Beatrice'in sesine odaklanmayı denedi. Karmaşık, anlamsız kelimeler doldu kulaklarına. Hangi dildi bu? Ne tür kelimeler dökülüyordu bu genç kadının dudaklarından?

Bilmiyordu.
Ve birazdan hiç bir şeyi bilmiyor olacaktı. Zihni, hafızasındaki anıları teker teker bilinmezliğe sürükleyecekti. Anıları kaybolacaktı ve geriye gidecekti her şey.

Genç cadının yaptığı büyü sadece ruhlarını bedenlerine döndürmeyecekti. Takvim yapraklarını, akrep ve yelkovanı da geriye çevirecekti. Her şey gelecekte kalacaktı. Onlar geçmiş olacaktı.

Seonghwa unutacaktı, olması gerektiği gibi. Hongjoong ise aksine her şeyi hatırlıyor olacaktı.

~•~

"Hallettin mi?" dedi ablası yarı huysuz bir tavırla Beatrice'e. Genç cadı yere eğdiği başını salladı yavaşça.
"Söylediklerinin hepsini yaptım."

"Aferin sana, bir şeyi düzgünce yapabildin demek." diyen kıdemli cadı, küçük kardeşinin üzgün tavrına bakıp göz devirdi.
"Sakın bana onlar için üzüldüğünü söyleme Beatrice. Yapılması gerek buydu. Evet zamanda oynama yapmamız yine bize zarar verecek ancak bunu yapmasaydık, biz cadıların varlığını bilmeye devam edeceklerdi. Kimliklerimizin gizli kalması her şeyden daha önemli."

"Eğer ruhlarını tekrardan eski bedenlerine döndürseydim de hafızalarını kaybedebilirlerdi. Yaşanılanları unuturlardı. Zamanda geri gitmemize gerek yoktu." diyen genç cadı, ablasına bakmadan karşıdaki duvarı seyrederek konuşmuştu. Gözleri dolu doluydu.

Cara, kardeşinin bu dediğine alayla gülmeden edemedi.
"Düşük olasılıktı. Hafızalarını kaybetmelerinin bir kesinliği yoktu. Böyle olması gerekiyordu. Her şey normale döndü. Yaptığın salakça büyüyü düzelttin... Şu suratının haline bak Beatrice, onlar için cidden üzülüyor musun? Cadıların yüz karasısın."

Ablasının son cümlesi ile gözlerine hücum eden yaşlar yanağından aşağı damlamaya başladı genç cadının.

Evet üzülüyordu. Böyle olmamalı diyordu içinden bir ses. Yanlış bir şeyler var diye haykırıyordu. Zihni sürekli genç çiftin son anını, el ele tutuştukları dakikaları kendisine hatırlatıyor, Baetrice'in daha çok ağlamasına sebep oluyordu. Düşündükçe kalbi sızlıyordu.

'Yapmamalıydın' dedi ona iç sesi. 'Yapmamalıydın Beatrice'

Ağladı. Ablası hala ona bir şeyler söylüyordu ancak onu duymuyordu. Sadece ağlıyordu.
Her şeyin bittiğine sevmesi gerekirken ağlaması saçmaydı belki ama durduramıyordu kendini.

Sahi... Her şey bitmiş miydi?

~•~

Yooo bitmedi HDMJTRDJDPSMDNDLPA

Bu kitabın temel kurgusu yani beden değiştirme olayı bitti evet ama bu bir son değil???

👇🏻

👇🏻

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


İkinci kitabımız hayırlı olsun kııııız JXNJXNXJDNDNDNDPKS okunmayacak biliyorum ama ben yine de böyle bir çılgınlık yaptım...

Farkettim ki ben yazar bakış açısı ile daha iyi yazıyormuşum. İnanıyorum ki ikinci kitaptaki yazı tarzım daha iyi olacak😭

HER NEYSE SİZİ SEVİYORUM 🤍
Yazım hatalarım varsa söyleyin lütfen

Two Bodies | Seongjoong Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin