24

342 49 60
                                    

"Sene 1954 soğuk bir şubat gecesiydi gökyüzü gri bulutlarla kaplanmış, toprak nemli hava tıpkı bıçak misali kesiyor derimizi, mükemmel harikulade kuru bir soğuk bu, kaç sene geçmiş üzerinden halen hatırladıkça tüylerim diken diken olur. Genç, zımba gibi bir oğlanım tabi o zamanlar, askerliğimin 8. ayı nöbetteyim belimde koca bir silah bae dağlarında kulenin tepesindeyim.

Bilmem kaç saat olmuş orada duralı ayaklarım uyuşmuş, güneşin doğuşuna daha çok var. üşümekten artık vücudum yanmaya, gözlerim kapanmaya başlıyor tipi çoktan başlamış.

Sonra birden bir ses duydum, 

Doğrulttum hemen silahımı 

Bağırdım "kimsin" diye!

Ses yok ama bir görseniz kalbim ağzımda atıyor

On metre kadar ileri de bir karartı gördüm görür görmezde koşarak kule merdivenlerinden indim 

Tipi yüzünden biri var mı yok mu o bile belli olmuyor.

Tekrar bağırdım "kimsin!" diye çıt çıkmadı.

Parmağımı tetiğin üzerine koydum tek gözümü kapattım bekliyorum üniformasız birini görürsem oracıkta vuracaktım bir kaç dakika bekledim ama cesaret edip bir kaç adım atıp bakamadım ki  biri beni ensemden yakaladı.

Komutandı bu, öyle iri uzun boylu bir adamdı ki  tek eliyle beni tutup kağıt gibi savuruverdi. 

Heybeti, cesareti, soğuk kanlılığına biz erler ona öylesine aşina ve hayrandık ki o an onu dibimde yakınımda görünce şaşkınlıktan dona kalmıştım. "neden kulede değilsin  asker" dedi. sesini bir duysanız yağan kardan daha soğuk bir aslan gibi kükrüyor.  

Selam durdum hemen " Osan'dan park chin ho komutanım az önce bir yabancı gördüm onu teşhis edecektim" kafasını sağa sola çevirdi 

"Görev yerine dön" dedi "biz kontrol edeceğiz"

Jisung merakla öne atılıp bana yasladığı gövdesini dikleştirdi baş aşçı askerlik anısını öylesine yavaş ve heyecanlı anlatıyordu ki mutfakta ki herkes pür dikkat onu dinliyordu.

"Eeee sonra ne oldu" jisung dayanamadan lafa atladı. aşçı sigarasını tüttürürken derince hüzünlü bir nefes verip bir kaç saniye boşluğu izledi.

"İki gün sonra komutanımız kim tarafından yapıldığı bilinmeyen bir suikast 'a kurban gitti, o zaman kendime öyle çok kızdım ki, neden cesaret edip ilerlemedim neden korkaklık yaptım belki de onu kurtarabilirdim"  aşçı yardımcısı ıslak ellerini önlüğü ile kurularken önümüzden geçti. 

"aman be moruk, ne bu keder" parlattığı bardağı göz hizasında tutup tek bir parmak izi bile kalmadığından emin olunca keyifle tebessüm etti. "demek ki adamın yaşayacak ömrü yokmuş asker o, askerler vatan uğruna ölmek için vardır" aşçı bunları duyunca tepesi atmıştı.

"Seni adi, sen ne anlarsın ki yandaştan, savaştan, askerden- bre sünepe"

Yardımcısı bardağı masaya bırakıp bir yenisini alırken gözlerini kısmış huşu içinde yaşlı aşçıya bakıyordu. "ihtiyar" dedi bir kaç saniye duraklamadan önce "asker, savaştan bahseden sen bir pisliğin içinde o pisliğe itaat ediyorsun, bu denli mi kör ve şuursuzsun be adam"

"ben savaşı, kıtlığı gördüm. benim gözümde asker ülkenin kalkanı ve namusudur ben sadece bunu savunurum ama bu ihtiyar adam aynı zamanda yönetenlerin saygı duymadığı bir gazidir, 6 çocuğum var onlara bakmalıyım ve inan kimse tek gözü görmeyen ve tek kulağı duymayan birini işe almıyor bu yüzden bahsettiğin bu pisliğe mecburum."

Venom | 2minHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin