"Çok doluyum."
Apartmanda girerken konuştu Theo. Spordan sonra bir yerde oturup yemek yemiştik. Spor salonundayken yorgunluğumu bahane etmiş ve eve gidelim diye çok ısrar etmiştim ama Theo izin vermemişti. Mecburen yemek yemiş, şimdi de eve geri dönmüştük. Aynen söz verdiğim gibi yapmıştım.
Theo'nun elinde poşet vardı, içinde de lokantadan kalan fazla yemekler vardı. Spordan çıkıp gittiğimiz için gözümüz dönmüş gibi yemek istemiştik ama hepsini bitirememiştik. Ben de çok yemiştim, vücudumu saran spor tişörtümden hafif göbeğim çıkmıştı. Ne kadar protein yaktıysam hepsini muhtemelen geri almıştım. Eve gidip bir soda içmeye ihtiyacım vardı.
"Hayvan gibi yedin çünkü," dedim apartmana girerken. Sesim alaylı çıkmıştı. Kendisi de bunun farkındaydı. Küçük bir kahkaha attı ve ben önde yürüyorken o elindeki poşetleri arkadan koluma vurdu.
Üzerimde birkaç saat öncesinin gerginliği kalmamıştı ve rahat davranıyordum. Düşündüğümün aksine kötü bir gece geçirmemiştim; hatta bir süre sonra Theo'dan neden kaçtım ki diye kendimi bile sorgulamıştım. Theo'nun tercihleri üzerine gereksiz kuruntu yapmıştım. Kendisi rahat bir ortam olduğu zaman gevşemeyi biliyordu ve samimileşiyordu. Arkadaş canlısıydı ve iyi biriydi. Sohbeti de fena değildi. Bu yüzden beraber yemek yiyip, konuşurken onu Serkan'dan ya da Mehmet'ten ayrı görmemiştim.
İkimiz de hala gülerken onun katına çıkıyorduk. Hareket sensörlü ışıklar adımlarımızla yanarken ben önden ilerliyordum. Midem şişkin olduğu için üzerime mayışıklık çökmüştü. Eve gidip duş almak ve uyumak istiyordum.
Theo'nun katına gelmiştim. İyi geceler dileyip merdiven çıkmaya devam edecektim ki adımımla katın ampülü yandı ve ortalık aydınlandı. Kapısının önündeki karanlık yüzünden fark etmediğim silüeti ikinci bakışımda kavradım. Hiç ses çıkarmadığı için ilk gördüğümde irkilsem de karşımdaki adama baktım. Bizi görünce hiç istifini bozmadı. Theo'nun kapısının yanında durmuş, duvara yaslanmıştı. Havanın serinliğine rağmen kolsuz, eski olduğu belli bir gömlek giyinmiş; kaslı kolunu komple kaplayan renkli dövmeleri ortaya çıkmıştı. Siyah, paçaları uzun kot pantolon ve siyah gömlek ikilisi yüzünden sert görünüyordu. Yüzünün çeşitli yerlerinde piercingler vardı ve koyu renk kısa saçları geriye doğru taranmıştı. Kemikli çenesi sert bir görüntü veriyordu. Beni görünce tepki vermedi, aksine beni görmemiş gibi davrandı ama peşimden gelen Theo'yu görünce katı çehresine rağmen gülümsedi. "Theodor." Başıyla selam verdi.
Birbirlerini tanıdıklarını anladığım için Theo'nun önüme geçmesine izin verdim ama adama karşı ilk izlenimim pek pozitif değildi. Bu yüzden hemen evime çıkmak yerine merdivende durdum. Biraz oyalanacaktım. Önüme geçen Theo'nun bir şeyler mırıldandığını duydum ama ne dediğini anlamadım, sanırım Yunanca konuşmuştu. Theo hafifçe yana dönünce yüzündeki şaşkın ifadeyi fark ettim ama yadırgamadım. Gecenin körüydü ve misafir beklemiyordu muhtemelen, şaşırması normaldi.
"Geleceğini bilmiyordum," dedi Theo cebinden anahtarını çıkartmaya çalışırken. Paniklemiş miydi yoksa bana mı öyle mi gelmişti bilmiyordum.
Adam, "Nasıl unutursun," diye şakıdı ve güldü. Ekildiği için utanmış mıydı yoksa eğleniyor muydu emin değildim. Her halükarda kahkahasından hoşlanmamıştım. Sesi sert ve pütürlü gibiydi, sigara bağımlısı olduğu aşikardı. Tipinde de haz etmediğim bir şeyler vardı. Kendime açıklayamıyordum ama beni tamamen görmezden gelmesi ve Theo'ya olan bakışları hoşuma gitmemişti. Theo'nun bu adamla ne işi vardı? Serserinin tekine benziyordu, fazla rahat ve gevşek duruyordu. Kendisini zorla davet ettirdikten sonra yüzsüzce buraya gelip gelmediğini merak ettim. Zaten hoşgörü sahibi birine benzemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
tóxo kai vélos | 18+ | 𝐛𝐱𝐛 🏳️🌈
Romance~~~ "Hiç merak yok, ben seviyor Türkler." Hassiktir, diye geçirdim içimden. Duymuştu bizi. "Ben sadece barbar sevmiyor," dedi Theodor gözlerini bana dikip. "Serkan," dedim yüksek sesle. "Bu bana barbar mı dedi şimdi?" Hala gözünü dikmiş bana bakı...