Gece 2 buçuğu birkaç dakika geçiyordu.
Bütün gün izinimi kullanıp evde yatacağıma dışarıda fink atmıştım çünkü eve geri dönmek istememiştim. Oturup yaptığım şeyleri sorgulamış, tüm gün kendime eziyet etmiştim. Sabahtan beri ağzıma lokma girmemişti ama aç hissetmiyordum bile. Bu ruh halindeyken yemek yiyebileceğimi sanmıyordum. Zaten hala rahatsızdım... Sonuç olarak; gün boyunca o park, bu sahil, şu cadde derken vakit öldürüp durmuştum. Arabayı olabildiğince dikkatli kullanmaya çalışmıştım çünkü hala aklım yerinde değildi. Kendimi olanları unutmaya zorlarken parmaklarımdaki acı sürekli baş göstermişti ve her şeyi daha da zorlaştırmıştı. Eni sonu pes ederek kendimi ilk gördüğüm Acil'e atmış ve sızlayan elimi tedavi ettirmiştim. Aynı zamanda mide bulantılarım ve baş ağrısı için de birer ilaç almıştım. Bundan sonra da bir yere park edip, gecenin çökmesini beklemiştim. Şimdi geri dönmemin tek sebebi bu saatte herkesin uyuyor olduğuydu, buna Theo da dahildi. En azından öyle umuyordum.
Sargılı elime bakarken apartmandan içeri girdim ve yüzüm dışarının soğuğundan ayrıldığı için hafifçe karıncalandı. Bir an önce eve varmak istememe rağmen yavaş adımlarla yukarı çıktım çünkü takatim yoktu. Bu saatte de uyanık olmazdı herhalde... Yoksa bütün planım suya düşerdi. Trabzanlardan tutunarak vücudumu dengelerken başım açlığın da getirisiyle ağrıyordu. Yarının haftasonu olmasına çok seviniyordum.
Eve girince montumu kapının yanında öylesine bir yere attım ve kendimi koltuğa bıraktım. Hala hafifçe sızlayan parmaklarımı umursamamaya çalışarak biraz gözlerimi dinlendirmek istedim. Gözlerimi kapatır kapatmaz ağzıma girmek için zorlayan dilin varlığını tekrar tekrar hissettim ve bu kalp ritmimi hızlandırdı. Başımı iki yana sallarken pes edip gözlerimi açtım ve kendimi oturmaya zorladım. Biraz da öyle durup hayatı sorguladıktan sonra masaya bıraktığım ilaçlara baktım. Kuruyan boğazıma bir bardak su almak için kendimi sürüye sürüye mutfağa girdim fakat lavabonun yanındaki kurulama sepetinde Theo'nun dün gece getirdiği tabağı görünce yine kalp ritmim hızlandı ve yumruğumu sıka sıka mutfaktan geri çıktım. Zaten unutamadığım o dokunuşları yine hissederken ağrı kesiciyi öylece yuttum. Boğazımı ağrıtmıştı.
Uyumam gerekiyordu ama ben hala evin içinde bir oraya bir buraya gidiyordum. Telefonumu şarja taktım ve bir süre şarj olmasını bekledim. Tuşuna basıp telefonu çalıştırdım. Ekran açılınca bir sürü mesaj yağdı. Kaşlarım çatılırken mesaj kutucuğuna girdim ve neredeyse hepsinin Theo'dan olduğunu gördüm. Bu beni daha çok strese sokmuştu. Oflarken en son attığı mesaja korka korka girdim. Henüz birkaç dakika önce atılmıştı.
Yanına gelebilir miyim?
Öylece mesaja baktım. Bu tabii ki olmayacaktı. Ben bir süre ayrı kalmamızın en iyisi olacağını düşünürken o şansını zorluyordu. Üstelik bu saatte yanıma gelecekti bir de... Çakal. Demek hala uyanıktı ve yeni geldiğimi görmüştü. Yine de beni kapıda karşılamamakla akıllıca davranmıştı yoksa hiç iyi şeyler olmayabilirdi. Onu dövmeyişimin tek nedeni benim de sarhoşken ona dokunmuş olmamdı. Farkında değildim ama sonuçta yapmıştım. Böylece eşitlenmiştik. Bu burada kalmalıydı artık. İlerisi olmamalıydı, olmayacaktı. Bunun için elimden gelen her şeyi yapacaktım. Gözlerimi kapatıp içimde beni kemiren yabancı duyguyu unutmaya çalıştım. Gözlerimi açtığımda hala o mesajla bakışıyordum. Ekranı kapatamadan bir mesaj daha geldi.
Lütfen konuşalım.
Gelen mesaj beni oldukça rahatsız etti. Konuşmak istemiyordum. O konuşmaya hazır değildim. Hayır, hayır. Kesinlikle oturup Theo ile beni nasıl öptüğünü konuşmaya hazır değildim. Bunu yaparsam oturduğum yerde utançtan bayılabilirdim. Komikti ama gerçekti de. Bütün dengem alt üst olmuştu. Ben de kendimi güçlü bir adam sanardım. Her şeye göğüs gerebilen, bakışlarıyla insanı yerine çivileyebilen bir adam... Şimdi ise benden kaç yaş küçük bir bebeden kaçıyordum. Neredeydi benim cesaretim? Bütün benliğim pencereden uçup gitmişti sanki. Kendimi tanıyamıyordum. Bu beni yiyip bitirirken başımı salladım ve beklemeden, aklımı uzaklaştırabilmek adına diğer mesajlarıma girdim. Bir tanesi hiç beklemediğim bir isimdi. Gamze'den de mesaj vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
tóxo kai vélos | 18+ | 𝐛𝐱𝐛 🏳️🌈
Romance~~~ "Hiç merak yok, ben seviyor Türkler." Hassiktir, diye geçirdim içimden. Duymuştu bizi. "Ben sadece barbar sevmiyor," dedi Theodor gözlerini bana dikip. "Serkan," dedim yüksek sesle. "Bu bana barbar mı dedi şimdi?" Hala gözünü dikmiş bana bakı...