Havalar yavaştan soğumaya başlamıştı. Kış geliyordu. Koca bir yıl daha geçmişti. Benim için bomboş bir yıldı yine. Yılın bu zamanları hep daha depresif olurdum, neden bilmiyordum. Sonbaharı sevmiyordum. Bana boş geçen yılımın bitme vaktinin yaklaştığını hatırlatıyordu. Zevk almadığım yıllarımın...
Gamze sağ kolumun altında bana yaslanmış, dondurmasını yalıyordu denizi izlerken. Yavaşça yürüyorduk. Üşüdüğü için ceketimi ona vermiştim, şimdi de ben üşüyordum. Denize ve sahile odaklanmıştım. Geçen feribotları ve insanları izliyordum.
Son kavgamızdan sonra arayı iyi tutmaya çaba gösteriyordum. Kavgaları sevmiyordum, Gamze üzülüyordu.
Biraz daha takıldıktan sonra arabama binmiştik geri dönmek için. Amacım Gamze'yi eve bırakmaktı ama bana gelmek istemişti. Uzatmadan kabul etmiştim. Uzatmanın bir manası yoktu, kavgalardan sonra hep dediği olurdu. İlişkimizin yazılı olmayan kurallarından biriydi.
Çok sürmeden evime varmıştık. Apartmana girerken Gamze sonbahar temalı düğün yapan arkadaşından bahsediyordu.
"Gelinle damatın yürüdüğü yola yapay yapraklar serpiştirmişlerdi. Çok güzeldi. Her renk yaprak vardı. Dökülen yaprakları çok seviyorum yaa."
"Hmm, öyle mi yapmışlar?" diye mırıldandım onun peşinden apartmana girerken.
"Şeyda'nın babası ödemiş masrafları. O yüzden biraz fazlaya kaçmıştı ama yine de güzeldi. Yağmursuz olan bir gün seçmek için 2 ay boyunca hava durumunu takip etmiş Şeyda. Neredeyse meteoroloji uzmanı oldum diyor." Bir kahkaha attı. "Yağmursuz, açık hava sonbahar düğünü. Çok iyi değil mi?"
"Bilemiyorum, biraz kasvetli-" diye ağzımı açtım ama Gamze lafımı bitirmeme izin vermedi.
"Aa, hemen taşınmışlar. Kiraladıklarını söylemiştin ama yerleştiklerini bilmiyordum." 1. katta durmuş, daire kapısına bakıyordu. İçeriden televizyon sesi geliyordu.
"Hiç tanışmadım," dedi Gamze elini kapıya doğru kaldırarak.
"Gamze, ne yapıyorsun?" diye dişlerimin arasından konuştum ama o çoktan kapıyı çalmıştı bile. Müdahale etmeye fırsatım olmamıştı.
Burun kemerimi sıkarak ofladım. Kaçacak yerim yoktu. Niye asansör yoktu bu tükürdüğümün binasında? Gece gece ne gerek vardı buna şimdi? Direkt eve çıkamaz mıydık?
Bu soruları Gamze'ye yöneltemedim tabii ki. Boşuna tartışma çıksın istemiyordum, alttan almaya çabalıyordum. Onun yerine, "Cidden şimdi gerekli miydi bu?" diye sordum. Sakince sormaya çalışmıştım.
"Ne olacak canım? Bir merhaba diyeceğim sadece. Buradaki herkes beni tanıyor, onlar da tanısın."
"O." Beni duymasa da düzelttim sessizce. Merdiven korkuluğuna yaslanıp kollarımı bağladım. Gamze ise tam kapının önünde duruyordu.
Çok geçmeden kapı açıldı. Karşımızda ne olduğuna anlam veremeyen bir Theo duruyordu. Kafasını kaşıyordu bana bakarak. Gözlerimle, benim de en az senin kadar ne olduğundan haberim yok, deme şansım olsaydı şu an yapıyor olurdum. Açıklama istercesine bana bakmayı sürdürdüğü için, "Kusura bakma," diye geveledim gözlerimi ondan ayırmayarak.
"Merhaba," diye şakıdı Gamze. Elini uzatıyordu.
Bana bakan gözleri Gamze'ye çevrildi. Hala anlam veremediği çok belliydi. "Merhaba," dedi hafif baş sallayarak ve Gamze'nin elini sıkarak Theo. Ben öylece trabzana yaslanmış, ikisini izliyordum. Gamze'ye bunun için iyi bir fırça çekecektim. Fevri hareketlerini sevmiyordum.
"Buraya yeni taşınmışsınız, hoşgeldiniz. Ben Alparslan'ın kız arkadaşı, Gamze," dedi hala elini sıkarken. Sessizce ofladım bir kez daha.
Theo'nun soran bakışları bana döndü. Omuz silktim sadece. Gecenin 7 buçuğunda kapısını çalmıştık. Niye bizim burada olduğumuzu merak ediyordu muhtemelen. Ben de merak ediyordum bunu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
tóxo kai vélos | 18+ | 𝐛𝐱𝐛 🏳️🌈
Romance~~~ "Hiç merak yok, ben seviyor Türkler." Hassiktir, diye geçirdim içimden. Duymuştu bizi. "Ben sadece barbar sevmiyor," dedi Theodor gözlerini bana dikip. "Serkan," dedim yüksek sesle. "Bu bana barbar mı dedi şimdi?" Hala gözünü dikmiş bana bakı...