Büyük markette yanımda, elinin altındaki market arabasını ittiren Theo ile dolaşırken aklıma evde eksik bir şeyimin olup olmadığını getirmeye çalıştım. Neyseki pek bir eksiğim yoktu çünkü daha 2 gün önce alışveriş yapmıştım. Bu bir yandan iyiydi; çünkü benim aksime market arabasına eşya dolduran Theo ısrarla benim de bir şeyler almamı, kendisinin ödeyeceğini söylüyordu.
Ben de alışverişimi başkasına ödecek göz var mıydı? Yoktu.
"Alp? Bu sütün hangisi daha iyi?"
Spor salonundan sonra yemek yemeye gitmiştik ve orada Theo hep benim ödediğimi söyleyerek ısrarla hesabı kendi ödemişti. Her ne kadar hoşuma gitmese de gerçekten dışarıda parayı hep benim ödediğimi fark etmiştim. Benim açımdan sorun yoktu ama belli ki Theo'nun gözüne batmıştı. Şimdi de onun ısrarı ile alışveriş yapıyorduk ve yine aynı şeyi yapıyordu. Bu yüzden bir çöp bile almaya niyetim yoktu. Zaten içten içe bu yaptığımız benim için hoş bir durum değildi, çünkü Theo parasını konuşturuyordu. Ne istiyorsa fiyatına bile bakmadan sepete atıyordu, ben de imrene imrene bakıyordum. Sanki uzun süredir burada yaşayan kendi değilmiş gibi bir de benden yardım istemişti. Benim onayladıklarımı sepete koyuyordu. Ben neyin daha kaliteli olduğunu bilirmişim dediğine göre. Sorun değildi, tabii ki yardımcı olurdum. Ama bu onunla uğraşamayacağım anlamına gelmiyordu. Elinde tuttuğu farklı iki süt markasına baktım, ikisi de aynı kalitede sayılırdı ama daha pahalı olanını işaret ettim. "Şu daha güzel."
Ne desem sorgulamadan alıyordu zaten. Ben de gizlice gülerek yanında yürüyordum. Bu şekilde farklı reyonlardan birkaç parça daha aldı. Dışarıdan bakan biri ev arkadaşıyız da ev için toplu alışveriş yapıyoruz sanardı.
Daha sonra birkaç reyona daha uğradık. Hepsinde bana göre gereksiz oyalandık ve Theo son birkaç parça daha aldı. Sonra nihayet çıkacağımızı düşünürken yanından geçtiği içki reyonunda durdu. Ben kendi kendime somurtmaya başlarken o beni umursamadı ve eline bir şişe viski alıp incelemeye başladı. Uzun uzun şişeye baktı. Tam ağzımı açıp acele etmesini söyleyecektim ki o benden önce davrandı. "İçelim mi?" dedi şişeyi bana gösterirken.
"Viski mi?" diye sordum şişeyi elime alırken ama haklı çıktığımı görünce cevabını beklemedim. "Ben genelde bira takılırım."
"Tamam o zaman," diyerek viski şişesini benden aldı, sepete koydu. "Denemelisin," dedi market arabasını ittirmeye başlarken.
Tabii ki de şimdilik sesimi çıkarmadım. Eğer gecenin bu saatinde böylesine ağır bir alkol deneyeceğimi düşünüyorsa çok ama çok yanılıyordu. Apartmana varır varmaz bir bahane bulup evime çıkardım. Theo anne parası yiyen, bomboş gezen bir herif olduğu için onun için gündüz & gece kavramı yoktu; geldiği gibi hayatını yaşıyordu ama herkes kendisi gibi değildi. Benim yarın öğrencilerimle mesaim vardı; içemezdim. Onlara örnek olduğum için ayık ve dinç olmam gerekiyordu. Bunun dışında... En son canım bir şey içmek isteyince Theo'nun evindeki adamı dövmüştüm ve yine karakolluk olacağım diye o gece boyunca ter dökmüştüm. Bu olanları da düşünürsek bir süreliğine alkolden soğumuş olmam normaldi ve bu gece hiç dokunasım yoktu.
Ama tabii ki ne istesem tam tersi oluyordu. Bir saat sonra; bu düşüncelerime kapıda elindeki viski şişesiyle dikilen, bana yarım ağız sırıtan Theo'ya bakarken küfrediyordum. Yine kurtulamamıştım.
Her ne kadar yersiz ve zamansız olsa da misafiri geri çevirmeyi karakterime yakıştıramazken, el mahkum, "Geç," diye mırıldandım ve kapının önünden çekildim. Theo sırıtarak içeri girdi. Bir saat sonra giderdi nasıl olsa diye düşünüyordum.
Bugün, spordan sonra yemek yemeye gittiğimizde de yaptığı gibi Theo hemen havadan sudan konuşmaya başlamıştı. Günlerdir benimle karşılaşmamak için kaçan, özür dilememe bile izin vermeyen kendi değilmiş gibi rahat davranmaya başlamıştı. Belki de böylesi daha iyiydi. Ne kendisini olabilecek en açık şekilde biriyle basmamı, ne de birkaç saat önce spor salonunda yaşanan saçma şeyi konuşmak istemiyordum. Hatta hiç yaşanmamış gibi davranmayı tercih ederdim, öyle yapmaya da niyetliydim. Diğer türlüsünün ikimiz için de bir yararı yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
tóxo kai vélos | 18+ | 𝐛𝐱𝐛 🏳️🌈
Romance~~~ "Hiç merak yok, ben seviyor Türkler." Hassiktir, diye geçirdim içimden. Duymuştu bizi. "Ben sadece barbar sevmiyor," dedi Theodor gözlerini bana dikip. "Serkan," dedim yüksek sesle. "Bu bana barbar mı dedi şimdi?" Hala gözünü dikmiş bana bakı...