12

326 17 30
                                    

Ertesi gün akşam işten çıktığımda eve kendimi zor atmıştım. Tam da tahmin ettiğim gibi kabus gibi bir gün geçirmiştim. Hatta belki de son birkaç aydır geçirdiğim en hastalıklı gündü. Ben çok sık hasta olan biri değildim, bünyem sağlamdı. Kolay kolay hastanelik olmazdım ama birazcık alkolün beni bu hale sokması az da olsa endişelendirmişti. Midem hala ara sıra feci şekilde bulanıyordu, halsiz hissediyordum ve bazen başım dönüyordu. Tüm gün baş ağrısından dolayı şeker yermişçesine ağrı kesici almıştım, bir yerden sonra bu da midemi bulandırmıştı.

Kesinlikle bir doktora görünmeliydim.

Odama bile gidecek mecalim olmadığı için montumu çıkartıp gelişigüzel koltuğa atmıştım, sonra da kendimi kırlentlerin üzerine sermiştim. Bulanan midemi görmezden gelmeye çalışırken gözlerimi kapatmış, uyumaya çalışıyordum. Kapım çaldığında oflayıp pufladım çünkü asla kalkmak için enerjimi toplayamıyordum. Zaten içeri gireli birkaç dakika olmuştu, kendimi tamamen dinlenme moduna almıştım.

Kelimenin tam anlamıyla kendimi koltuktan zorla kazıyıp yavaş adımlarla kapıya yürüdüm. Hava kararıyordu ve işten yeni gelmiştim. Eğer apartmanla ilgili anormal bir durum değilse kimse ben içeri girer girmez kapımı çalmazdı. Bu yüzden kim olduğunu tabii ki tahmin ediyordum. İçten içe korka korka kapıyı açtım ve bu tahminimin doğru olduğunu gördüm. Theo elindeki yemek dolu tepsiyle bana bakıyordu.

Dün geceki alkolün beni bu kadar kötü etkilemesine rağmen her şeyi hatırlıyordum. Kahretsin ki hatırlıyordum. Alkol neredeyse beynimi düzmüştü ama hatıralarıma dokunmamıştı. Bu benim şansım mıydı yoksa lanetim miydi bilmiyordum. Şimdiyse hatırladığım için konuşmak, açıklama yapmak zorundaydım ve bunu asla istemiyordum. İkimiz de dün gece asla yaşanmamış gibi yapalım istiyordum. Unutmak benim için çok daha kesin bir çözüm olurdu ama kendi kendime ihanet etmiştim. Uyuyup uyanınca zihnim kendine gelmişti ve ne yaşandıysa hepsini bana Theo'nun şu an yaptığı gibi tepside sunmuştu. Ona nasıl dokunduğum hala gözümün önündeydi, parmak uçlarımdaki yumuşacık teni hala hissediyordum sanki. Yüzüme vuran sıcak nefesi ve ciğerlerimin her tarafını kaplayan o limon kolonyası kokusunu unutmak için serçe parmağımdan vazgeçebilirdim ama maalesef işler öyle yürümüyordu. Her şeye rağmen bildiğimi Theo'nun bilmesi gerekmiyordu tabii ki. Sonuna kadar inkar etmeye devam edecektim. Zaten bir daha alkol falan içesim de kalmamıştı. Artık bana uzatılan alkolü ciddi şekilde uzatan kişiye sokacaktım bundan sonra. Bir daha alkol falan yoktu.

Yutkunurken öylece Theo'ya baktığımı fark ettim. Suratımın karıncalanıp kızardığını hissediyordum ve bu beni deli ediyordu. Normal davranmak istiyordum, dün geceyi hatırlıyormuş gibi değil... Ben Theo ile karşılaşınca hep kızaracak mıydım artık?

"Ben yemek getirdim."

Theo bana gülümserken ne cevap vereceğimi bilemeyerek başımı salladım. Bu niye bana bu kadar iyi davranıyordu? Onun açısından bir sorun yoktu, bir erkek tarafından dokunulmak belki de hoşuna gitmişti; bunun farkındaydım ama o benim için tüm bunların ne kadar absürt olduğunu biliyordu. Ben kesinlikle erkeklerden hoşlanmıyordum. Birkaç gün öncesine kadar bir kız arkadaşım vardı benim. Evet, ayrılmıştık ama bu bir şeyi değiştirmezdi. Bunu Theo da çok iyi biliyordu ve birbirimizden uzak durmamız gerekirken hep kapımda bitiyordu. Özellikle de dün geceden sonra bir süre görüşmemeyi isterdim ama yine ve yine kapımdaydı.

Tepsiye bakarken, "Gerek yoktu," diye mırıldandım ama Theo beni umursamadan uzatmaya devam etti. Hala gülümsüyordu.

"Kötü görünüyorsun. Yemek ye ve hastaneye gidelim."

Asla ve asla Theo ile yalnız kalmak istemediğimi düşünerek başımı iki yana salladım. "Biraz dinlenirsem iyi olurum. Yarın için izin aldım zaten."

tóxo kai vélos | 18+ | 𝐛𝐱𝐛 🏳️‍🌈 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin