Bölüm Şarkısı: Can Güngör - Yalnız Ölmek
Bölüm Şarkısı: Şebnem Ferah - Od
•
"Huzurlu ve sakin gemi yolcuları olan bizlerin içinde, şimdi şiddetli ve hırslı bir savaş arzusu doğmuştu çünkü okyanusun ortasındaki gemimizde satranç şampiyonunun tacının elinden alınabileceği düşüncesi bizi kışkırtıcı şekilde büyülüyordu. "
Satranç, Stefan Zweig
(İlk şarkıyla başlayabilirsiniz. )
Ağır ağır gözlerini açtı. Yirmi iki yıldır bunu yapardı. Ve on sekiz yıldır, ilkin tavanda, parlamak için geceyi bekleyen yıldızlara bakardı.
Yatağında değil, holde uyanmak isterdi o sabaha. Henüz geceyken. O sabah, sırf ışığı bulabilmek için karanlığı isterdi. On sekiz yıl önceye, dört yaşına gitmek, tavanına astığı yıldızların parıltısını göreceğinin hevesiyle, duvarlara tutunarak odasına dönmek.. Nefes o zamanlar dönmeyi, kalmaya yeğlerdi.
Döndü de. Olduğu yere, ve olduğu ana. Sol omzu, yükü yavaşça sırtına bıraktı. Şimdi tamamen yıldızlara bakıyordu. Yıldızlar, içeri ışık girdikçe yavaş yavaş soluyordu.
Ne zaman uyandığını hatırlamıyordu. Rüyadan hangi aşamada kopmuştu? Kaç dakika sürmüştü geçmişe dönmesi? Ne zaman fark etmişti miadını dolduran yaşını? Yıldızları eskiten seneleri saymayı ne zaman kesmişti?
Pencereden dışarı baktı. Maviye dönme çabasında bir siyahlık perdenin arasından gösteriyordu kendini. Cam açıktı. İçeri, onu hala biraz üşüten bir esinti giriyordu. Derin bir nefes aldı. Hanımeli kokusuna rastlamak isterdi.
Duyduğu sesle yeniden tavana döndü, ve nereden geldiğini hemen buldu. Üç gün önce bir parçası kalkan bir yıldız iyice ayrılmıştı. O baktığında sallanmaya başladı, ve yüzüne düştü. Refleksle gözlerini kapatırken, onu yeniden yapıştıralı bir ay olmadığını hatırladı. Nefes yılları da, yıllar içinde eskiyen yıldızlarını da hep inkar etmişti.
Güldü, gözlerini geri açarken. Yıldızı yüzünden çekip ellerinden güç alarak oturdu, gerindi. Pencereyi kapattı, üstündeki yorganı atıp, uykusunda dağılan saçlarını toparlamak için makyaj masasına gitti. Üzerindeki toz tabakasını gördüğünde yeniden güldü ve eğilip üfledi. Aynadaki tozu gördüğünde bu gülüşün devamını getiremedi. İç çekip düşünceli halde gülümserken, parmaklarını üzerinde gezdirerek yüzünü görünür hale getirdi, ve günleri de, günlerin körelttiği hislerini de inkar etti.
"Yalancısın Nefes Zorlu. " dedi parmak izlerinin arkasından gözlerine bakan genç kıza.
"Ve yirmi iki yaşındasın. "
Aynada, bedeninde taşıdığı yirmi iki yılı dalgınca izlerken gözlerindeki ıslaklığı fark edip burnunu çekti. Ayıp gibi, saklanması gerekir gibi, kendinden dahi saklaması gerekir gibi burnunu çekip hızla gözlerini sildi.
Yakınlarını kaybettiğinde bir tür şok geçirmiş olabileceği gibi bir düşünce ara sıra aklına düşüyordu. Kendini bazı günler eski evinin salonunda, şimdiki evinin kapısında, ya da karanlık sokağın ortasında, birilerini yaşatmak için çırpınırken buluyordu. O anlarda zamanın geçmeyeceği gibi bir yanılgıya kapılmıştı ki, aynadaki yüz buna her defasında, sıkılmadan gülüyordu.
Belli ki zaman insanların durup olayı kavramasını beklemiyordu. Belli ki insan, zamandan ona biraz müsaade etmesini isteyemiyordu. İşte, yirmi iki yıllık bu yüz, sanki çok daha uzun bir süredir koyulaşmış göz kapaklarına, kırışıklıklara, ve daimi yaşlara ev sahipliği yapıyordu. Zaman, belki acıya karşı daha acımasız davranıyor, şok anlarında durmadığı gibi, acı çekerken de daha bir ağırlaşıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİLUN
Teen FictionOradasın, biliyorum. Onu tanıyor musun? Kendini tanıyor musun? Görmek mi istiyorsun, bakmak mı? Bulmak mı, aramak mı? Unutmamak mı, yoksa hatırlamak mı? Cevabı hala bilmiyor musun? Uçurumlar silinsin aklından, kanatlar. Kapılar ve anahtarlar. Bir is...