Bölüm Şarkısı: No Land - Niyə Belə Uzundur Bu Yollar
•
"Latte alabilir miyim? "
Bir eline kahvesini, diğerine de tezgaha bıraktığı kitabını alıp, gözüne kestirdigi , uzak bir köşede kalmış masaya doğru yürümeye başladı. Ne çok isterdi evde olmayı. Dinlenmeyi, uyumayı, unutmayı..
Oysa hiçbiri mümkün değildi. Vize haftasının ortasına düşen, durgun hayatına fazla gelen olaylar, notlarından önce uykusunu bozmuştu bu bir haftada. Geceler boyunca kulağında demir sesi yankılanırken gözleri bir türlü kapanmamış, uykuya daldığı zamanlarda da birbirinden kötü bir sürü kabus görmüştü.
O gün de sınav çıkışı kütüphaneye gitmek için sözleşmişti arkadaşlarıyla, ama o an için, sızıp kalmadan masaya ulaşabilmek çok daha acildi.
"Nefes yenge! "
Özensiz saçları, neredeyse kapalı duran gözleri ve ağır aksak adımlarıyla dışarıdan korkunç görünüyor olmalıydı. Biraz da bu yüzden, saçlarının birkaç tutamıyla gizlemeye çalışmıştı yüzünü. Ama belli ki yeterli olmamıştı.
Saçlarının gölgesinden çıkmadan sesin geldiği yöne baktığında Mete'den önce, hunharca salladığı elini fark etti. O akşam, hastanede tanıştığı herkes masadaydı, dışarı çıkmak üzereyken gördüğü adam hariç. Esat bir Mete'ye, bir Nefes'e bakıyor, Ali onunla neden arkadaşlık ettiğini sorgular gibi elini yüzüne kapatmış oturuyor, Ezgi de gülerek yanlarına gitmesini bekliyordu. Tahir.. Direkt ona bakıyordu. Yüzünde anlaşılır bir ifade yoktu. Gözlerini çekmiyordu.
Onu son gördüğünde güçlükle açık tuttuğu gözlerinin şimdi doğrudan ona bakması garip geliyordu. Sağ gözünün etrafı yeşil ve mor karışımı bir renk almıştı, göz kapağı da düşük duruyordu. Sol kaşının üstündeyse bant vardı. Bir de dudağının kenarında kabuk bağlamış bir yara.. Ne işi vardı orada? O da mı Nefes gibi uyuyamıyor ve unutamıyordu? Ya da, uçuk bir düşünceydi ama, okula gelerek, dimdik durarak acılarını saklamak istiyor olabilir miydi? Oysa yaraları onu ele veriyordu.
Yanılmıştı Nefes. Hala Ali ve Esat'ı ayırt edebiliyor, Tahir Kaleli'yi tanıyor, onlarla konuşuyordu. Yine konuşacaktı. Sırf Mete'nin bağırışıyla üstüne toplanan bakışlar daha da artmasın diye. Gerçi zaten herkes ona söylendiğini duymuştu ya.. Ve tanımıştı artık Nefes'i, Mete'nin yengesi olarak.. Ağır ağır masaya yaklaştıktan sonra kahvesini ve kitaplarını bıraktı. Yumruk yaptığı ellerini kitabına yasladı.
"Neden yenge diye bağırıyorsun bana? "
"Yenge dedim ben bir kere. Döndüremem daha. "
"Ciddi misin? "
"Hiç huyum değildir yenge. "
Sinirle güldüğünde, Ezgi yanındaki sandalyeyi çekip yer açtı.
"Otursana. "
"Şurada bir masa buldum. Çok kalmayacağım zaten. "
"İki dakika oturmak için oraya kadar yürümeye üşenmiyor musun cidden yenge? "
Üşeniyordu. Ayrıca lafı uzatmak da istemiyordu. Bir kez daha yenge olarak anılmasına çok tepkili olduğunu, sıkıntıyla iç çekerek gösterdi ve Ezgi'nin yanına oturdu. Kahvesi bitene kadar kalabilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİLUN
Teen FictionOradasın, biliyorum. Onu tanıyor musun? Kendini tanıyor musun? Görmek mi istiyorsun, bakmak mı? Bulmak mı, aramak mı? Unutmamak mı, yoksa hatırlamak mı? Cevabı hala bilmiyor musun? Uçurumlar silinsin aklından, kanatlar. Kapılar ve anahtarlar. Bir is...