12

23.6K 1.3K 118
                                    

Tedirgin bir şekilde aynadaki yansımama bir kez daha göz attım. Hiçte fena değildi...

Saçlarımı biraz daha önüme düşürürken ders zili çaldığında el mecbur sınıfıma gitmek için yola çıkmıştım. Koridorda yürürken öyle olmamasına rağmen herkes bana bakıyor gibi hissediyordum. Sınıfımın kapısına geldiğimde ise orada görmeyi beklemediğim biri ile burun buruna geldim. Hakan hoca birini bekler gibi kollarını önünde kavuşturmuş sırtını kapı pervazına yaslayarak kolundaki saati kontrol ediyordu.

"Günaydın hocam." Önünden geçip gideceğim sırada elini uzatarak geçmemi engelledi.

"Konuşmamız gerekmiyor mu sence?" Diğer öğrencilere çaktırmamaya çalışarak güler gibi bir sesle konuştu.

"Her şey yolunda." Desem bile bir haftanın dolmuşluğu ile sesimin titremesine engel olamadım.

"Odama gel Şüheda. Emre hocan ile ben konuşurum." Güçlükle onu onayladım.

Eli ile işaret ettiğinde hiçbir sınıf arkadaşıma bakmadan başımı eğerek odasının olduğu tarafa yürümeye başladım.

Hakan hoca peşimden gelmek yerine Emre hocaya haber vermek için geride kalmıştı.

Merdivenleri çıktığım sırada başımı fazla eğmiştim. Uzun saçlarımda görüş açımı kapattığı için omzumu sertçe birine çarpmaktan kaçınamamıştım.

"Yine mi sen?" Tanıdık ses kulağıma ilişti. "Beni düşürmeye yemin falan mı ettin?" Dediğinde gözucu ile ona baktım.

Dershanedeki son etütümde çanta sanıp az daha düşündüğüm çocuktu bu. Üzerinde en az son sefer gördüğüm kadar siyah kıyafetler ve bir kaç aksesuar vardı. İtiraf etmeliydim ki giyinmeyi biliyordu...

"Kusura bakma, dalmışım." Dedim yüzüme çok fazla bakmasının tehlikeli olacağını düşünerek başımı tekrardan yere doğru eğerken.

"Çenene ne oldu?"

Beni şaşırttı. Ve fark etti. Beni hiç ama hiçbir şeyimle tanımayan bir çocuk beni gördü...

"Hiçbir şey." Elimi gayri ihtiyar ters çevirip çenemdeki şişliğe bastırdım. Onun bu şişliği değil belli belirsiz morarmış bölgeyi gördüğünü düşünüyordum. "Hep vardı." İnandırıcı olabilmek adına gülerek, rahat bir tavırla ona baktım.

"Yoktu, porselen surat. Seni ilk gördüğümde düşündüğüm ikinci şey teninin ne kadar pürüssüz olduğuydu."

"Birinci şey neydi?" Konuyu değişmek için sorduğum soru karşısında bakışları yumuşamıştı. Bana bakarken ilk kez kaşlarını çatmıyordu.

"Ne kadar sinir bozucu olduğun." Kayıtsızca cevapladı.

Büyükçe bir kahkaha patlattım.

"Yalnızca dalgındım." Dedim onu nasıl uyandırdığımı hatırlayınca. O gün bu olaya hiç gülme şansım olmasa bile şuan oldukça eğleniyordum. 

"Son zamanlarda fazla dalgın olmalısın..." Derken daha demin ona çarpmama dem vurmuştu. Yalnızca gözlerimi devirdim.

"Olabilir... Sen dalgın olmadığın halde bana çarpmaktan kurtulamadın." Zeytinyağı gibi üste çıkmam onu dehşete düşürdü.

"Bana çarpan sensin." Tane tane, küçük bir çocuğa laf anlatır gibi özenle kuruyordu cümlesini. "Sence bunu engelleyebilir miyim?"

"Kenara çekilebilirsin. Şimdi düşündüm de hep yolun ortasında duruyorsun." Kaşları tekrardan an ve an çatıldı.

"Pardon kim için yolu açacağım?" Sesindeki küstahlığın altında kalmayarak saçlarımı geriye savurdum.

"Şüheda Ceyhan için elbette." Gözleri hafifçe kısıldı.

Arkadaş Değiliz | texting (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin