Yaklaşık dört ay kadar sonra...
Sude'den.
"Sude," zaten uyanık olduğum için odamın hemen dışından gelen ses irkilmeme sebep olmamıştı. Babam kapımı usulca araladı ve yastığın altından gördüğüm kadarı ile başını içeri soktu. "Kahvaltıyı hazırladık. Bir şeyler yemelisin."
Derin, titrek bir soluk kaçtı dudaklarımdan. Başımın üzerine bastırdım yastığı kenara koydum ve yatağın içinde doğruldum.
Babam sıkıntılı halime gülerek içeri girdi.
"Çok huysuz gözüküyorsun." Yanıma oturup bir kolunu bana sardı. Ona yine ve yine cevap vermeyip yeri seyretmeye devam ettim. "Boşu boşuna stres yapıyorsun kızım. Elinden geleni yaptığını en çok annen ve ben gördük. Bu yüzden kendi kendini üzme boşuna."
"Ya istediğim gibi geçmezse..." Ne kadar sınav sabahı ağlamak istemiyor olsam bile sesimin bir anlığına titremesine engel olamadım.
"Bunu bir çok kez konuştuk, Sude..." Avuç içi kolumu hızlı hızlı okşadı. "Annen de ben de sen ne istersen onu yapacağız. Tekrar denemek istersen sana sonsuz olanak sunarız... Ya da sonuç her ne olursa olsun yazıp İstanbul'a gitmek istersen yine arkanda oluruz. Ne kadar çok çabaladığını gördük biz... Sonuç inan ki umurumuzda değil." Saçlarımın üzerine küçük bir öpücük bıraktı.
"Tamam..." Her ne kadar ikna edici bir konuşma olsa bile bir haftadır olduğu gibi karın ağrıma yine engel olamamıştım.
"O halde elini yüzünü yıkayıp gel hadi. Annen sandviç hazırladı senin için. Tok tutar ve mideni de bozmaz diye düşündük. Hem sana çay da demledim. Gerçi annen bir bardaktan fazla içmene izin vermez ama olsun... Uykunu açar." Ayağa kalkıp odamın perdelerini açtıktan sonra konuşmaya devam ederek mutfağın yolunu tuttu. Eh, konuşmayı neden sevdiğimi anlamak çok zor olmasa gerekti...
Babamın sözünü dinleyip güçlükle de olsa ayağa kalktım. Önce hızlıca lavaboya ilerledim. İşlerimi halledip yüzüme belki de on kez su çarptım. En sonunda aynaya bakabildiğimde ise beyaz tenime hiç yakışmayan mor göz altı halkalarım ile karşılaştım. Son bir aydır tek yaptığım şey uyanmak, ders çalışmak, arada bir ağzıma bir şeyler sıkıştırmak ve de uyumaya çalışmaktı.
Sınav günü iyice yaklaştıkça stresim beni bile şaşırtacak şekilde katlanarak artmış gece uykularım oldukça huzursuz geçmeye başlamıştı. Bununla birlikte bana inanılmaz bir baş ağrısı eşlik etmişti. İçtiğim ağrı kesiciler bile hiçbir şeyin önünü alamamıştı.
Fakat neyse ki bugün iyiydim... Dün bizimkiler son kez konu okuyacaklarını söyleseler bile ilk sınav için bunun gereksiz olduğunu düşünmüş ve ders çalışmayı bırakmıştım. Elbette ufak tefek bir tekrar yapsam bile günün genelini evde boş boş dolaşarak geçirmiştim.
Ardından erkenden yatağa girmiş ve bir aydır uyumadığım kadar güzel bir uyku uyumuştum. Baş ağrım da sanki bana yardım eder gibi bugün hiç de hissedilir değildi.
Sadece midemde bir kaç küçük kramp vardı. Bunun da ne yazıkki sınav başlayana kadar devam edeceğine emindim.
Elimi yüzümü kuruladım ve bir kaç nefes egzersizi ile heyecanla hızlanan kalp ritmimi düşürdüm. Ardından mutfakta beni bekleyen aileme katıldım.
Kapıdan içeri girdiğim an otuz iki diş gülerek bana döndüler. Onlara zoraki bir gülümseme sunmak istesem bile dudaklarım bir türlü kıvrılmadı. Bunu elbette anlayış ile karşılayıp sandalyemi işaret ettiler.
Tabağımda orta büyüklükte bir sandviç ekmeği vardı. İçerisinde ise gördüğüm kadarı ile bir kaç zeytin, biraz kaşar, bir kaç yaprak marul vardı. Normalde olsa o sandviç bana asla yetmezdi. Ama şuan yarısını bile yiyebileceğimi düşünmüyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Arkadaş Değiliz | texting (TAMAMLANDI)
Aktuelle LiteraturAlperen: Hem senin benimle konuşmak ile alakalı o 'düşünce'lerine ne oldu? Alperen: Gerçekten yazmadığımı görünce sen mi yazmaya karar verdin? Şüheda: Özür dilediğin için bana eskisi kadar kinli olmadığını düşünmüştüm. Alperen: Hemen arkasından da a...