Su ne kadar soğuktu yarabbi...
Normalde yüzmek için girdiğim bir su olsa, 'Popom dondu be!' deyip fırlardım dışarı. Yazın sıpsıcağında bile zor giriyorum yüzmeye tırsa tırsa, bir de istemeden içinde bulunduğum bu buz gibi ıslaklıkta, panik içinde canhıraş bağırırken, bilmem kaçı suyla dolu olan vücudumun tamamı dolmak üzereydi. Ya su yatağı gibi şiş bir halde yüzecektim ya da diplere gömülecektim kukla bebek gibi şapşal bir suratla!
Gerçek hayattaydık ve beni kurtarmak için suya atlayacak bir babayiğit bulunması ihtimali çok çok azdı. Şahsen ben atlamazdım! Atlayamazdım yani...
Derin bir havuza asla giremem ve denizde de boyumu geçmeyen yerlerde takılırım. Kaldı ki, denizin ortasında vapurdan atlayacağım da kurtarmaya çalışacağım zavallıyı. Kendim boğulmamaya çalışırken, onu ben boğardım bir güzel çırpınırken... E, arkamdan birinin daha atlaması lazım bu durumda. Öyleyse ben boşuna atlamayayım da çifte kavrulmuş durumu olmasın diyorum.
Paniklemesem, iki kulaç atsam ya da suyun üstüne yatsam, hiçbir şey olmayacak. Nasıl yapacaksam gerçi tüm bunları o korkuyla?! 'İmdat' diye bağırırken bir yandan da su yutuyordum tabii... Deli gibi çırpınıyorum. Batıp çıkarken de nefesimi tutmaya çalışıyorum bir yandan, e bu sefer ekstra daralıyorum. Suyun içinde kalma sürem uzamaya başlıyor böylelikle. Ne halim ne nefesim kalmıyor bir süre sonra. Zaten normalde de hiç nefesimi tutamam suda. Şakayla biri kafamı suya gömse, çıkıp okkalı bir tokat atarım 'Sıkıyorsa bir daha yap!' diyerek. Sulu veyahut kuru eşek şakası hiç sevmem, seveni de sevmem... Adı üstünde 'eşşek şakası'... Normal insan şakası değil ki! Ha, onu da sevmem gerçi, öyle şaka maka anlamam!...
Bana çok çok uzun gelen bu süreç, sonradan öğrendiğime göre alt tarafı birkaç dakika sürmüş. Bilimin dediğine göre de, panikle nefesi tutmaya çalışıp öksürerek daha da su yutmaya başlama en fazla doksan saniye sürermiş. Tabii hava kanallarına da girmeye başlayınca su, nefes alamamaya başlıyorsun. Göğsümde çok hafif bir yanma veya acı gibi bir his olduğunu hatırlıyorum. Bilmem belki de hatırlamıyorumdur da, bu konuda okuduğum şeylerden psikolojik olarak etkilenip, hatırlıyormuş gibi hissediyorumdur!
Neyse ne de, hatırladığımı bildiğim en net şey, birazdan ölecek olduğumu sanmaktı. Çok pis bir duygu. Biri öldüğünde; 'Allah rahmet eylesin!' demek çok kolay. İki gün üzülürsün, için burkulur... 'İyi biriydi' dersin, 'Hayat işte, bir gün biz de gideceğiz' dersin öylesine gibi, 'Öldü kurtuldu' dersin hastaydıysa acıyarak!...
Kurtuluş mudur gerçekten ölüm? Bir son mudur, yeni bir başlangıç mıdır? İnanca göre değişir tabii... Hangisi doğru bilinmez. Ancak ölmek lazım öğrenebilmek için herhalde! Bu cevabı bilmek için de ölmek istemem doğrusu bir çabuktan. Her sorunun da illaki cevabı yok ki canım şu hayatta... 'Ölmek istiyorum ben de şekerim, merak ediyorum var mı şu cennet ile cehennem, bakayım bakalım başka bir hayat var mıymış, öğreneyim!' diyecek birini bilmiyorum! Tabii beyni yıkanıp, sözde Allah uğruna kendini ve başkalarını öldürenler de var ki onlar başka bir boyut!
Neyse, 'Öldüm öldüm dirildim!' cümlesini artık ziyadesiyle kullanabilecek yetkili bir ağızım!
Bu arada bir 'babayiğit' varmış vapurda meğerse?! Kendisini tanıyamadım ve teşekkür edemedim maalesef! O beni çıkardıktan sonra, büyük şans eseri aynı vapurda işine gitmek için bulunan bir doktor da hayatımı ikinci şanslı kişi olarak kurtarmış! Doktor hanımı tanıma şansım oldu. Vapur, rutin duraklarına uğramadan direkt o hanımın çalıştığı hastaneye yakın olan durağına ilerlemiş ve beni ambulans ile acil olarak yetiştirmişler. Şansa bak be?! Bir filmde olsa; 'Yok artık, doktor da varmış orada tesadüfe bak, bir de hastaneye yetişiyor üstüne üstlük. Gerçek hayatta olacak şey değil!' derdim... Artık mucizelere inanıyorum!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKLİM DİYOR Kİ
Short StoryHerkesin, her konuda bir fikri vardır illaki. Kimi söyler, kimi kendine saklar. Kimi deneyimlerini başkalarına da aktarmak ister, kimi biriktirmek... Ben de öylece, öylesine aklıma geliveren ya da beni eğlendiren yahut derin düşüncelere gark eden k...