"Bir anne olsaydım ne yapardım?" diye sordum kendime. Anne olmak... Hiç görmemiştim ki, nereden bilecektim nasıl bir şey olduğu? Efsun Hanım bir nevi anneydi benim için ama ateşim çıktığı günlerde yanımda o değil Bartu ve Zerrin teyze vardı. Ateşim çıktığında kendimden geçer, saatlerce uyurdum. Uyandığımda gece uyumayıp saatlerce benim için uğraşmış ve uykuya yeni dalmış Zerrin teyze, ateşim düşene kadar yanımda oturmuş daha sonra da yere çöküp kollarını yatağıma dayayarak beni izleyen Bartu'yu görüyordum. Böyle günlerde "anne" diyebileceğim kişi belki Zerrin teyze olurdu. Şimdi o neler yapıyordu onu hatırlamam lazımdı. İlk önce ateş ölçücü bulmalıydım. Somer'in kafasını kaldırıp yastığa yatırdım yavaşça. Ona aletin nerede olduğunu söylemesi için fısıldadım. Duymuyordu. Mutfağa gidip su getirmek için bardakların bulunduğu kısmı açtığımda ateş ölçeri buldum. Ne işi vardı ki mutfakta? Fazla oyalanmadan suyu ve aleti alıp içeri gittim. Somer'e seslendim, biraz kendine gelmişti. Başını tutup yavaşça doğrulttum ve sudan bir yudum içirdim. Ateşine baktığımda 38.5 olduğunu gördüm. Şimdi ne yapacaktım? Telefonumu açıp internete ne yapabileceğimi öğrenmek için baktım. Sirkeli su... Tabi ya, annem de babamın ateşini düşürmek için bu yöntemi kullanmıştı! Hemen küçük bir kap bulup içine su doldurdum.Biraz sirke koyup içeriye götürdüm. Mutfağa tekrar gidip dolaplarda bez ya da havluya benzer bir şeyler aradım. Beyaz bir bez bulup içeriye gittimSuya batırıp Somer'in alnına koydum yaş bezi. O kadar sıcaktı ki bez başında kuruyordu. Bu böyle olmayacaktı! Ilık bir duş alması yazıyordu. İyi de ben Somer'i nasıl taşıyacaktım? Ateşini tekrar ölçtüm, 38'di. "Tamay... Tamay gitme!" diye sayıkladı. "Somer buradayım. Yukarı çıkabilecek misin?" dedim. Kafasını salladı ve doğrulmaya çalıştı. Koluna girerek yardımccı oldum. Ayağa kalktık. Merdivenlere doğru yürüdük. Arada dengesini kaybediyordu ve zorlukla tutuyordum. Odasına ulaştık. Kapıyı açtım ve banyoya götürdüm. Onu küvete oturtup sweatini çıkardım. Suyu ayarlamaya çalışırken hem yakıp hem de üşüttüm onu. Her tepkisinde kahkaha atıyordum. Su ılık olunca küvete yayıldı. Onu tekrar oturur vaziyete getirip öyle durmasını istedim. Gözlerini açmıştı az da olsa. "Bunu ben hayal ediyordum." dedi sarhoşlaşmış gibi. "Neyi?" dedim şaşkınca. "Hastayken sana bakmayı..." dedi ve gülümsedi. "He, onu diyorsun!"
"Sen neyi düşündün? Yoksa?" dediğinde küvetteki suyu yüzüne çarptım. Neye uğradığını şaşırmıştı. "İyileştin bakıyorum da!" dedim ve duş başlığını alarak vücudunda gezdirdim suyu. "Sen bakıyorsun... İyileşmemek elde değil!" diye karşılık verdi. Onu küvetten çıkardım. Pantolonu ıslanmıştı. Hemen havlu dolabından havlu alarak ona verdim. "Ben kıyafet getireyim." dedim odasına giderken. Temiz ve kuru kıyafetler bulup ona götürdüm. "İnsan bir yardım eder!" dedi dudaklarını bükerek. "Onu da yaparsın diye düşünüyorum. Dışardayım!" dedim ve kapıyı kapattım. Son olarak çorba yapmalıydım. Telefonum aşağıda kalmıştı. Ne yapacağımı düşünürken Somer çıktı banyodan. Üzerine bir şey vermemiştim ateşi tekrar çıkmasın diye. Kasları olduğunu yeni fark ediyordum. Vücudunu iyi geliştirmişti. "Çok beğendin herhalde?" dedi çapkın bir gülümsemeyle. Ayakta duracak hali yoktu ama beni utandırmayı başarıyordu. "Ama atlı karınca gibi değil bunlar! Yani sana alamam."
Gözlerimi odanın başka taraflarına çevirdim. "Benim de kaslarım var. Boşuna elimiz ağır değil!" dedim karşılık olarak. "Ben sergileyebiliyorum. Seninkini görmediğim için bir şey diyemeyeceğim." dedi imalı bir şekilde. Ayağa kalkıp yatağını açtım. "Gel ve dinlen hazırcevap beyefendi!" dedim yatağı göstererek. Yavaş yavaş gelip yatağa girdi. "Üzerini örtme, ateşin çıkar!" deyip yorganı yarısına kadar kapattım. Banyoya gidip kurutucudan kıyafetlerimizi aldım. Somer'in kıyafetlerini dolaba koyup kendi kıyafetlerimden pantolonumu giydim ve kazağımı oraya bıraktım. Banyodan çıkıp yanına gittim. Işığı söndürüp gece lambasını yaktım. Perdeleri kapatmama gerek yoktu çünkü dışarısı yeterince karanlıktı. Tam kapıyı açıp gidecekken "Nereye?" dedi Somer. "Sen dinlen, çorba yapacağım." deyip kapıyı çektim. Mutfağa gittim ve telefonumu bulup çorba tarifine baktım. Malzemeleri çıkarıp çorbayı hazırlamaya başladım. Saat yediydi. 1 saatim kaldı ama Somer yalnız kalamazdı. Birine emanet etmeliydim. İçeriye koşup Somer'in telefonunu aldım. Kişilerine girip kimi arayabileceğime baktım. Annesini arayamazdım, endişelenebilirdi. Babas gelmezdi zaten, 20 yaşındaki bir çocuğa hasta diye gelmezdi herhalde. Buldum! "Abim" yazan kişiyi aradım. Birkaç çalıştan sonra açıldı telefon. "Ne istiyorsun Somer? Yine peşinde birileri mi var? Sana bulaşma dedim! Yardım etmeyeceğim sana. Selim'ini ara, o koşsun yardımına!" deyip telefonu yüzüme kapattı karşıdaki kişi. "Bir dinleseydin keşke!" diye söylendim sinirlerimi kontrol edemeyerek. Ne yapsaydım ki? "Selim" diye birinden bahsetmişti. Bakayım... Buldum ve üzerine tıkladım. Abisinin aksine telefon elinde bekliyormuş gibi ilk çalışta açtı bu kişi. "Somer bir şey mi oldu kardeşim?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MARTILARA SEVDALI KIZ
Novela JuvenilTamay, bebekliğinden itibaren yaşamını sürdüğü yetimhanede her şeyden habersiz son günlerini geçiriyordu. Teyzesinin yıllar süren aramasının sonucunda kendisini bulmasıyla bir aileye sahip olan Tamay, geçmişini annesinin ölmeden önce ona yazdığı def...