4.

159 21 0
                                    

Belki de can acıtan şey,
hislerin ölmesi değil de
kelebeklerin öksüz kalmasıdır.


ŞİMAL KESKİN.

Yeni insanlarla tanışmak, yeni şarkılar keşfetmek gibiydi. Kulağa güzel gelen ancak tekrarlandığında aşırı sıkıcı olan bir his. 'Nasıl yani?' Diye sorgulanması muhtemel. Çünkü tekrarlanmayan şarkılar, tekrarlandığında uzun uzun duvara baktıran şarkılar olmaz mı hayatta? İşte bu yüzden her şarkıyı dinlemek de sürekli yeni insanlarla tanışmak da saçmalık geliyordu.

Geçen gecenin üstünden üç gün daha geçmişti. Evden çıkmamıştım, canım istememişti. Her gün neden bara gidecektim ki? Aynı yerler, aynı insanlar... Ev iyi gelmişti bu süre boyunca.

Mayomu giydikten sonra üstüme de elbisemi geçirdim, plaja gidecektim. Mira'ya haber verdim evden çıkarken. Odasına girmeden kapısını tıklattım, gir dedi. O da hazırlanıyordu. Çağrı ile bulaşacaklarını söylemişti. Mutlu görünüyordu son zamanlarda, görünmemesi imkansızdı. "Hmm, havada bir aşk kokusu mu var?" diye imalarda bulundum. Bana döndü.

"Yok yok, Baran'ın kokusudur o." Dedi benim gibi ima yaparak. Üç gün önce bizi görmüştü, ben o uyuyor sanıyorken. Yanlış anlamıştı, inkar etsem de pek anlatamamıştım. "Tamam tamam, büzme dudaklarını." Ellerini dudaklarıma koydu, büzdüğüm dudaklarımı serbest bıraktım. "Ben çıkıyorum." Dedim ve arkamı dönüp çıktım odasından.

Evden çıktığımda karşımda sarışın birini gördüğümde Baran geçiyor sandım. Her sarışın Baran değildi. Biraz hoşlanmıştım ondan, bunu görmek zor değildi. Üç gün evden çıkmamamın sebebi de oydu. Ama olmazdı, bir zamanlar sevdiğim birinin, her ne kadar onun haberi olmasa da, en yakınlarından biriyle çıkmam doğru olmazdı.

Saksıların arasında kalan bisikletimi aldım ve binip pedalları çevirmeye başladım. Uzun zamandır sürmüyordum ve rüzgarı hissetmek iyi gelmişti.

Plaja geldiğimde yer bulamamıştım, paralı kısımlar her zaman daha boş olurdu, tek kişiydim ve halka açık yerlerde yer bulamazdım o yüzden paralı kısıma geçtim. Normalde olsa girmezdim ama insan arada sırada kendini şımartmalıydı, ne de olsa hayata bir kere geliyorduk.

Şezlonga yerleştiğimde etrafıma bakındım. Arka çaprazımda Ülgen ve arkadaşlarını, Baran, Sinan vb., gördüğümde kaybolmak istedim. Lise ortamına geri dönmüştük sanki. Yine birilerinden kaçıyordum, o zamanlarda sınıftaki sevmediğim erkek grubunu kantinde gördüğüm zamanlar kaçıyordum. Eh, lisede değildim artık. Kaçacağım insanlara benzemiyorlardı aynı zamanda. Ayağa kalkıp bar kısmına doğru yürürken onlara da selam verdim.

Bir adet patates tabağı söyledim ancak ilk önce denize girecektim. Uzun siyah saçlarımı topuz yaptığım kıskaçlı tokamı çıkardım, saçlarımı açık bıraktım. Üstümdeki beyaz elbiseyi çıkarttığımda siyah, sırtı bağlamalı mayomla kalmıştım. Kâküllerimden geçirdim ellerimi, siyah yarım çerçeveli güneş gözlüklerimi çıkardım. Son olarak altın sarısı yüzüklerimi de çıkartıp denize girdim.

Su buz gibiydi, çabucak derinleştiğinden aşırı ilerleyemedim. Sudan çıkmadan biraz daha kulaç attım ve öyle geriye doğru ilerledim. Sudan çıktığımda yerime doğru ilerlerken Ülgen selam verdi. Ben de onlara gülümseyip selam verdim.

Kurulanıp saçlarımı topladım yine. Patatesi getirdiklerinde teşekkür ettim ve telefonumu elime aldım. Annem aramıştı ancak duymamıştım tabii. "Şimal!" adımı duyduğumda arkama baktım. Sinan seslenmişti, "Efendim?" diye yanıt verdim onlara. Beni yanlarına çağırdıklarında gittim. "Yalnız oturma diye çağırmıştım aslında, istersen gidebilirsin." Dedi Sinan hemen. "Yok, sorun değil benim için." Diye yanıt verdim ona.

yaz yağmuru ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin