Buraya gelmenin kötü bir fikir olduğunu kabul etmem uzun sürmemişti. Karşımda Jeno'yla Yunjin dans ediyordu, yanımda da Minjeong'la Jaemin çoktan farklı bir aleme geçiş yapmıştı.
Beni duymayacak kadar birbirlerine odaklanmışlardı.
Telefonumu alıp yanlarından ayrıldım ve dışarı çıktım. Bilmiyorum ama orada durmanın bir mantığı yokmuş gibi gelmişti. Eğlenmek için gitmiştik ama benim içim tamamen bir can sıkıntısına dönüşmüştü.
Eve dönmek istiyordum. Abim bizimle gelmeyeceğini söylemişti, en azından onunla vakit geçirebilirdim.
Gözlerim etrafta taksi ararken yolun karşısında elinde poşetlerle yürüyen Donghyuck'u gördüm. Onunla gidip olanlar hakkında konuşacak kadar cesaretli değildim ya da hiçbir şey olmamış gibi konuşmak da bana göre değildi. Öyle davranamazdım çünkü.
Bir şekilde göz göze gelmeyelim diye yüzümü çevirdim. Belki de abimi beni alması için aramalıydım. Ama Jaeminlerle çıktığımı biliyordu, eve onlar olmadan dönersem ne olduğunu soracaktı. Ve ben açıklama yapamazdım.
"Jimin!"
Tanrım, gerçek olamaz.
Sokakta çok fazla insan yoktu ve Donghyuck'u duymamış gibi yapmak bu aşamada çok saçma olacaktı. Kafamı kaldırıp sesin geldiği yöne baktım. Sonra ne yapacağımı bilemeden gülümsedim.
Arabasının kapılarını açıp elindekileri arka koltuğa bıraktıktan sonra arabayı kilitleyip karşıya geçti. Ayağımla yerdeki taşlarla oynuyordum. Donghyuck'la konuşursak ne diyeceğimi bilmiyordum ve bu gerçekleşmek üzereydi.
"Ne yapıyorsun bu saatte burada?" Kaşlarını çatarak sorduğunda yutkundum. "Tek başına mısın?" dedi ardından da.
"Hayır." dedim. Sonra birkaç saniye düşündüm, aslında öyleydim. Diğerleri benim gittiğimi fark etmeyecek kadar kendilerini kaptırmışlardı. "Evet." dedim nefes vererek. "Değildim ama artık yalnızım."
Söylediğim şeyin tuhaflığına gülmeye başladığında arka tarafıma baktı. Bardan gelen yüksek seslerle ve benim üstümdeki kıyafete bakarak kaşları havalandı. "İçeride miydin?"
Kafamı salladım. Geriliyordum, hiçbir şey demeden çocuğu öpmüştüm ve şimdi konuşuyorduk. Her şey tuhaftı.
"Jimin gerilme bu kadar." Donghyuck bütün bu halimi anlamış olacak ki konuştuğunda gözlerimi kırpıştırdım. "Gerilmedim."
"Dinle." dedi boğazını temizlediğinde. Ne konuşacağımızı bilmiyordum, gerçekten ne söyleyecekse bile cevap vermek için hazır değildim. Konuşmaktan vazgeçip yüz ifadesi yumuşadığında bana baktı. "Yürüyelim mi biraz?"
"Olur." dedim. Benim için de yürümek en iyi plan olacaktı. Zaten iyi hissetmiyordum, ayaküstü konuşmak da pek iyi bir fikir değildi.
Arkasını dönüp yürümeye başladığında adımlarımı ona uydurarak ben de yürümeye başladım. Ayakkabılarımızın yerde çıkarttığı ve yoldan geçen arabalar dışındaki sesler dışında başka bir ses yoktu. İkimiz de konuşmamaya yemin etmiş gibi yürüdük sadece, gözlerimi belki de çocukluğumdan beri yüzüncü kez geçtiğim caddede gezdiriyordum.
Donghyuck'un bana baktığını hissettim. Konuşacaktı, sanki bedenime bunun sinyalini önceden yollamıştı. O gün olanlar hakkında konuşacaktık.
"Şey..." diye mırıldandı. Etrafa bakınmayı bırakıp gözlerimi yere çevirdim, adım atıp yürümeye devam ederken ayaklarımı izliyordum.
"Bak." dedi boğazını temizleyerek. Konuşmak ona da zor geliyordu, haksızlık ediyordum. İçimden bir ses Donghyuck'un doğru insan olduğunu söylüyordu. Konuşmak için bile bu kadar utangaç olan birinden bir zarar gelmezmiş gibi hissediyordum.
"Jimin bak." dedi tekrar. "Gizlemek için bir şey yapmadım ama senden gerçekten hoşlanıyorum." İtirafı karşısında şaşırdığımı söylemek asla doğru olmayacaktı. Farkındaydım. Hem de baya uzun bir süredir bunun geleceğini biliyordum.
"Senin benden hoşlanmadığının ve Jeno'yu ne kadar sevdiğinin de farkındayım." Kaşlarımı çatıp kafamı kaldırdım. "Ne?" dedim kendime engel olamayarak. İnkâr edemeyeceğim kadar davranışlarıma yansımıştı, şimdi öyle bir iey olmadığını söylesem de kimse inanmazdı.
Donghyuck'a baktığımda kafasını salladı. "O gün de neden beni öptüğünün farkındayım." Az ilerideki bankın yanına geldiğimizde bir şey söyleme ihtiyacı duymadan banka oturdu. Onun gibi bankın diğer yarısına oturdum ben de.
"Senden bir şey beklemiyorum. Sadece seni sevdiğimi bil." diye konuştu. Konuşmamıştım ama sanırım ne düşündüğümü o da biliyordu. Gerçek hislerimin farkındaydı. Uzatmadı, bir şey eklemedi.
Uzun geçen bir sessizliğin ardından "Bir gün fikrin değişirse ya da herhangi bir şey için ihtiyacın olursa yanındayım." diye mırıldandı. Bunu söylediğinde dayanamadım, gözlerim dolmaya başladı. Ellerimle yüzümü kapattım ve dirseklerimi bacaklarıma dayadım. Ağlamaya başladım.
İnsanlara çok haksızlık ediyormuş gibi hissediyordum. Aptaldım, çok aptaldım. Kafayı yiyecektim. Jeno'nun davranışları, Donghyuck, itiraflar, geldiğimden beri olan bu gergin hava... Her şey üst üste gelmişti.
Donghyuck elini sırtımda gezdirmeye başladı. Bir süre sonra kollarını etrafıma dolayıp beni kendine çekti ve ağlamama izin verdi. "Bok gibi hissediyorum." diye mırıldandım hıçkırıklarımın arasından.
"Özür dilerim." dedi. "Benim de etkim var bunda."
"Hayır." dedim. "Her şeyi ben yaptım." Kolumda elini gezdirdiği sırada göğsüne yaslandım. "Saçmalama." dediğinde kafamı iki yana salladım. "Öyle Donghyuck. Kimseyi mutlu edemiyorum, ne kendimi ne de etrafımdakileri."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
clair de lune [karina & jeno]
Fanfictiongökyüzüne bak yıldızlar senin gözlerin kadar güzeller ~27.01.2022 #3 | in smtown 01.02.2023 #9 | in jeno 04.02.2023 #4 | in donghyuck 24.06.2023 #10 | in karina 24.06.2023 #12 | in haechan 25.06.2023 #9 | in winter 25.06.2023 #5 | in nctu 17.07.2023...