l'hôpital

63 7 2
                                    

Fazlasıyla kalabalık ve gürültülü bir trafiği atlatıp hastaneye vardığımızda Jaemin Jeno'yla arabadan inip giriş işlemlerini yapmak için içeri girdiği sırada ben de sürücü koltuğuna geçtim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Fazlasıyla kalabalık ve gürültülü bir trafiği atlatıp hastaneye vardığımızda Jaemin Jeno'yla arabadan inip giriş işlemlerini yapmak için içeri girdiği sırada ben de sürücü koltuğuna geçtim. Kafamı direksiyonun üstüne koyup derin bir nefes aldım. İyiydi, en azından canı acısa da beklediğim kadar kötü bir şey olmamıştı.

"Bu kim be?" Minjeong telefona baktığı sırada kafamı kaldırıp ona baktım. Omzunu silkti ve telefonu cevapladı.

"Alo?"

"Pizza?" Kaşlarımı kaldırdığımda Minjeong gözlerini devirdi. "İptal edebilir miyiz?" diye mırıldandığında arabayı sürmeye başlayıp otoparka ilerledim.

"Evde değiliz şu an." Minjeong eliyle yüzünü kapattığında ona baktım. "Alamayız,
diyorum." diye söylendi. İlerideki gördüğüm boş park yerine doğru arabayı sürdüğümde Minjeong "Bahçeye bırakın o zaman." diye mırılandı. "Alamayız."

"İyi günler..." Minjeong oflayarak telefonu kapattığında kaşları çattı. "Bu insanlar anlamıyor mu, ben mi kendimi anlatamıyorum? Evde olmadığımı kaç kez söylemem gerekiyordu acaba?"

Geri geri park edip anahtarı çevirdiğimde Minjeong'a döndüm. "Çok da acıkmıştın..." dedim gülerek.

"Evet." dedi kafasındaki güneş gözlüğünü indirirken. "Ama sevgilin daha önemli güzelim." Arabadan inip kapıyı kapattığında ben de arkasından indikten sonra yanıma gelen arkadaşımın koluna girdim.

"Hastaneye gelen en havalı insansın." dedim ona bakarak. Sarı saçları, güneş gözlüğü, bikinisinin üstüne giydiği şort ve ince delikli bir tişörtle alışverişe çıkmış gibi görünüyordu.

"Her zaman." Etrafında dönüp tekrar koluma girdiğinde kafamı iki yana sallayarak güldüm. "Az önce ağlarken bile beni güldürmeyi nasıl beceriyorsun anlayamıyorum." İçimi ısıtacak türden bir gülümseme sunduğunda koluna girip hızlı hızlı içeri doğru yürümeye devam ettim.

Otomatik kapılar açıldıktan sonra acile girdiğimizde hemen yan tarafta duran danışmanın başında duran Jaemin'i gördüm. Üstündeki hastane önlüğü ve kocaman topuzu ile Jaemin'le konuşan kadın bir ona bakıyor bir önündeki klavyeden bir şeyler yazıyordu.

Yanına geldiğimizde Jaemin'in bizi görmesi ile gülümsedi. "Aldılar direkt röntgen için." diye mırılandı. "Giriş kaydını yapmaya geldim."

"Nerede o?"

"Üst katta." diye mırıldandığında kafamı sallayarak Minjeong'un önümden çekilmesi ile aralarından çekip asansöre doğru yürüdüm. Beklemeden gelen asansöre atlayıp üst kata çıktığımda açılan kapıyla sağa döndüm.

Tabelalardan gideceğim yerin nerede olduğunu gördükten sonra sola döndüm ve koridorun sonuna kadar yürüdüm. En sondaki kapının önüne geldiğimde kapının üzerindeki minik pencereden içeride olduğunu gördüm. Kapının hemen sağında duran sandalyelere oturduktan sonra cebimden telefonu çıkardım. Annemi ararken ayağımla ritim tutuyordum.

"Jimin?" Boğazımı temizledim. "Ne yapıyorsunuz anne?"

"Bekliyorum." dedi. "Az önce son kan testini yapmak için içeri aldılar Eunji'yi. Sanırım akşam yatış işlemlerini başlatacaklar artık."

"Sevindim." diye mırıldandım. Evde çaresizce beklemek hepimizi çok korkutuyordu. Ne olacağını bilmiyorduk, bu maceranın sonunda neyle karşılaşacağımızdan emin değildik...

"Anne, Jeno sörf tahtasından düştü, bileğine bir şey oldu."

"Ne?" Annemin sesindeki telaş kendisini gösterirken derin bir nefes aldım. "Ne olduğunu anlayamadık, hastaneye geldik."

"Tamam, geliyorum hemen ben." Telefonu kapatmaması için onu engellemeye çalışırken "Gerek yok." dedim. "Önemli bir şey değildir muhtemelen, Eunji Teyze'yi bırakma sen. Röntgen çekiliyor şu an."

"Uyanık, değil mi? Konuştu mu sizinle?" Annem arka arkaya soru sormaya devam ederken onaylarcasına mırıldanıyordum. Annem de Eunji Teyze de bizi hiçbirimizin üstüne koymuyordu, hepimiz onlar için fazlasıyla değerliydik. Zaten annemin bu kadar telaşlanması da bunun göstergesiydi.

Jeno'nun bayıldığını ve o yaşadığımız korku dolu anları atlayarak "İyi gibi." diye mırılandım. "Tekrar bir şey öğrendiğimde ararım seni."

"Tamam ama önemli bir şey olursa geleceğim hemen"

"Tamam anne." dedim. "Görüşürüz." Telefonu kapatıp yanımda boş sandalyenin üstüne koyduğumda kafamı ellerimin arasına alarak öne eğildim. Gerçekten bu kadar fazla sağlık sorununu hayatımda daha önce bir arada yaşamadığım için ne yapacağımı bilemez halde hissediyordum. Bunlar da hayatımdaki en önemli insanlar olduğu için daha da çaresiz hissediyordum.

Yanımdaki kapı açıldığında ayağa kalkıp içeriden çıkan doktora baktım. Hızlıca muayeneyi de tamamlamış ve bir cevap vermelerini bekleyerek doktora baktığım sırada gözlüğünü çıkarıp kafasının üstüne taktı.

"Jeno'nun yakını mısın?" Kafamı salladım. "Arkadaşıyım." diye mırıldandım. Doktor içerideki hemşirenin yardımıyla tekerlekli sandalyeye oturmaya çalışan Jeno'ya baktıktan sonra tekrar bana döndü. "Anlattığına göre sörf tahtasından düşmüş ama önemli bir şeyi yok. Ayak bileğinde minik bir çatlak var kısa sürede toparlayacaktır."

"Uzun bir süre kendine gelemedi." diye mırıldandığım sırada hemşirenin arkasından iterek onu yanımıza getirmesiyle Jeno'ya baktım. Jeno arabadayken bir şey olmadığını söylediği için şimdi doktorun da bir şey söylememesi beni rahatlatmıştı.

Jeno yüzünü buruşturmuştu, tepki vermemeye çalışıyordu. Neden acı çektiğini göstermeyi bu kadar reddediyordu ya da neden sürekli güçlüymüş gibi davranmaya çalışıyordu? Canının acıdığı ortadaydı ve onu böyle görmek çok daha üzücüydü.

"Alçıya alacağız ayağını, iki haftada iyileşir diye umuyorum. Daha hızlı toparlaması için bir yere basmaman gerekiyor, tamam mı?" Doktor bey Jeno'ya dönerek konuştuğunda onaylarcasına kafasını salladı. Doktor az ilerideki odayı işaret ederken geri çekildiğinde yaklaşarak elimi Jeno'nun omzuna koydum.

"Uzun sürmez alçıya alınması zaten, bir an önce halledelim arkadaşını da bekletmeyelim."

Kafamı salladığımda yanımda tekerlekli sandalyedeyken omzundaki elimi tutan Jeno'ya bakıp yutkunduğumda Jeno "Tamam." dedi güven vermek istercesine. "Bir şey yok, uzun sürmeyecekmiş zaten."

"Seni dinlemekle doğru kararı vermişiz." Gülmeye çalıştığı sırada elini bırakıp yanağını okşadım. "Ben burada bekleyeyim, diğerlerine de haber veririm."

clair de lune [karina & jeno]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin