conversations de salon

77 9 26
                                        

buyrunuz efendim, aylar sonra yeni bölüm <33

Televizyondan bir şeyler izleyen üç erkek arasında kalmıştım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Televizyondan bir şeyler izleyen üç erkek arasında kalmıştım. Telefonum da evdeydi, yapabileceğim bir şey yoktu. Bir süre evi incelemiştim, şimdi de ne izlediklerine bakıyordum.

Kafamı Jaemin'in omzuna yaslamıştım, ara ara da bileğindeki zincirle oynuyordum. Jaemin gerçekten benim için herkesten çok ayrıydı. Bunu Jeno için de söylemiştim ama Jaemin farklıydı işte. Aynı yaştaydık ama abim gibiydi. Bizim böyle, bu kadar yakın olmamamız ikimize de garip gelmiyordu.

"Mutfak nerede?" dedim kafamı kaldırmadan konuştuğumda. "Koridorun sonunda, solda." Jaemin cevap verdiğinde ayağa kalkıp içeri gitmek için hareketlendim.

"Donghyuck." dedim bana bakması için. "Su alsam sorun olmaz, değil mi?"

"Ben de geleyim seninle." diyerek o da ayağa kalktı. Önüme geçip ilerleyerek mutfağa girdiğinde ışığı açtı. Jenoların evine göre çok daha büyüktü burası. Salondan ayrı olduğu için olmalıydı, daha basıktı ama çok daha büyüktü.

"Başka bir şey ister misin?" diye sorduğunda kafamı iki yana salladım. "Su işte." diye mırılandım. Yukarıdaki dolaplardan birini açıp içinden bardağı aldıktan sonra masanın üstünde duran sürahiden su doldurup bana uzattı.

"Teşekkür ederim." diye mırıldandım elinden aldığımda. Birkaç yudum içip masaya geri koyduktan sonra Donghyuck'un konuşmasıyla ona baktım. "Her yıl geliyormuşsun buraya." dedi ve dolaptan çıkardığı birkaç şişeyi masaya koydu. "Çocuklar anlattı, sürekli senden bahsediyorlar."

"Öyle mi?" Kaşlarımı kaldırıp şaşkınca konuştuğumda kafasını salladı. "Çok yakınsınız herhalde."

"Öyleyiz." dedim gülümseyerek. "Annelerimiz liseden arkadaş, biz de beraber büyüdük neredeyse."

Donghyuck fazla sevimli biri gibiydi. Karşısındakini dinliyordu, dinlediğini de hissettiriyordu, Jeno'nun aksine. Ayrıca konuşması ve ses tonu da çok sakindi. Güven duygusu oluştuyordu.

"Yaşıt mısınız hepiniz?"

"Hayır." dedim ve kafamı iki yana salladım. "Jeno bir yaş büyük bizden." Elinde tutmaya çalıştığı bira şişelerine baktım. Düşecek gibi duruyorlardı. "Yardım edeyim mi?" diye sorduğumda kafasını salladı. "Şunları alırsan sevinirim." dedi ve masada duran iki şişeyi gösterirdi.

Koridorda yürürken Donghyuck'un bana seslenmesiyle arkama döndüm. "Numaranı alabilir miyim?" dedi beklemediğim bir şekilde. "Çocuklara ulaşamadığımda arayacak biri olsun en azından."

"Olur." dedim gülerek. Saçma bir sebeple istemişti numaramı ama sonuçta Jeno ve Jaemin'in arkadaşıydı. Bir sıkıntı olacağını düşünmüyordum. "Telefonum evde kaldı." diye mırılandım. "Jeno beni bir anda getirince yatağımda unuttum, numaranı alıp ararım seni."

Kafasını salladığında önüme dönüp ilerlemeye başladım. Jeno kapıya en yakın oturandı. Önüne geçip elimde tuttuğum biralardan birini ona uzattım. Yüzüme birkaç saniye öylece baktıktan sonra elini kaldırıp iki birayı da aldı.

"Otur." dedi yanını işaret ederek.

"Niye?" dedim. Bugün sanırım iyi anlaşma kararı almıştı, diğer günlere kıyasla bana o kadar da soğuk davranmıyordu.

"Ayakta mı duracaksın Jimin?"

"Hayır." dedim. "Az önce oturuyordum ya bir yerde."

Konuşmalarımız televizyonun sesinden duyulmuyordu, bu yüzden daha rahattım. Jaemin biraz daha bizi birlikte görse benim hislerimden emin olacaktı ve bu konunun tekrar açılmasını istemiyordum.

"Tamam." dedi ve arkasına yaslandı. "Şimdi de burada oturabilirsin bence."

Gözlerimi devirdim ve kendimi yanına bıraktım. Yanıma otur demek bu kadar zor değildi. Böyle bir şey istiyorsa neden o kadar garip davranıyordu? Kendi kendime içimden geçirdiklerimden sonra sağ elinde duran birayı aldım.

"Arkadaş edinmeye niyetim yok."

"Ne?" dedim kafamı çevirip Jeno'ya baktığımda.

"Yokmuş cidden." Kafasını anladığını belirtirce salladıktan sonra elindeki şişeyi kafasına dikti. "Donghyuck benimle konuştu Jeno." dedim. "Neyini merak ediyorsun bunun?"

"Bir şeyi merak etmiyorum." Yaslanmaya devam ederken sadece kafasını çevirip bana bakarak konuşmuştu. Bu haliyle o kadar yakışıklı görünüyordu ki... Üstünden neredeyse çıkarmadığı siyah şortlarından birinin üstüne gri bir sweatshirt giymişti. Saçları fazlasıyla dağınıktı.

"Sen niye bu kadar merak ettin Yunjin'i?" Yine aynı pozisyondayken sorduğunda gözlerimi devirdim. "Sevgilin varsa haber vermeni bekledim sadece." dedim sanki başka hiçbir şey yokmuş gibi.

"Olsa söylerdim." dediğinde sesli bir şekilde güldüm. "Hâlâ sevgili değiliz, diyorsun." dedim birayı açtığımda. "Belirsizliklere katlanamayan Jeno, bir kızla bu halde mi cidden?"

"Of Jimin." dediğinde şişenin ağzını dudaklarıma götürdüm. "Yine mi değiştin, diyeceksin?"Bu kadar kafasına taktığını düşünmemiştim. Kafasına takmamış olsaydı şu an bunu bana söylemezdi.

Biranın çoğunu içtiğimi fark ettiğinde kaşlarını çatıp baktı. Gözleri bira şişesiyle benim aramda gidip gelirken inanamıyormuş gibi kafasını iki yana salladı. "Yavaş ol." dedi tuhaf bir sesle.

"Değişmedin mi?" diye mırılandım gülerken. "Bambaşka biri gibisin. Bir şey olmuş belli ki. Anlat, diyorum. Onu da yapmıyorsun."

"Sen hâlâ aynısın." diye mırılandı ben yere bakarken. "Değişmeyen bir tek sen varsın sanırım." Gözlerimi yavaş yavaş çevirip ona baktığımda yutkundum. Niye bilmiyorum ama böyle bir şey demesi çok tuhaf hissettirmişti. Ne demek istediğini tam anlayamasam da bir şey demedim. Eve dönene kadar orada yan yana oturduk sadece, bir o kadar yakındık ama çok da uzaktık.

clair de lune [karina & jeno]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin