parti gecesi, 02.06
Hoseok sırtını yasladığı kapıdan ayrılarak hızla banyoya girip yüzüne birkaç kez hızla su çarpmıştı, kendine gelebilmek için. Az önce ne olduğunu, ne yaşandığını ve neden yaşandığını algılayamıyordu bile şu an. Tuhaf bir hisle çepeçevre sarılmışken hissettiği tüm o duygu geçişlerini tanımlayamıyordu. Jimin ona 'kafamı karıştırıyorsun' demişti ancak kimin kafasının daha karışık olduğu belli bile değildi. Hoseok kendini tanıyamıyordu şu saniye.
Kafasını kaldırıp aynadaki görüntüsüyle göz göze geldiğinde bakışları istemsiz olarak dudaklarına takılmıştı. Otuz dört yaşında olmasına rağmen kısa süreli bir öpüşme ile liseli ergenler gibi bu kadar dağılması onun için de beklenmedikti.
Derin bir nefes vererek lavabonun yanındaki havluyla elini yüzünü kurulamış ve salona geçmeden önce buzdolabından soğuk bir bira alarak az önce Jimin'in kalktığı koltuğa kendisi yerleşmişti.
Başını koltuğun sırt kısmına doğru yaslayarak koridorun ışığının aydınlattığı tavanla bakışırken gözünün önüne dakikalar önceki o an geliyordu. Hırsla teneke kutudaki birasının kapağını açarak kafasına diktiğinde Jimin'in söylediklerini o an daha iyi anlamıştı. Hoseok'un hayatında kendini düşünmemek için alkole verdiği neredeyse hiçbir an olmamıştı ve bu gece, kendine bine itiraf edemediği o 'ileriye gitseydik ne olurdu' düşüncesi yüzünden sarhoş olmak istiyordu. Biraz öncesini unutmak ve baş edemeyeceği o düşünce karmaşasından kurtulmak istiyordu.
Jimin'in sorduğu, 'neden bu kadar iyisin, neden bana yardım ediyorsun' soruları beyninin içinde tekrara alınmış bir şekilde yankılanıp dururken esmer olan da artık kendini düşünmekten geri alamıyordu. En kötüsü ise, Hoseok hayatı boyunca hiç duygularını düşünmek zorunda kalmamıştı bu zamana kadar. Soyut kavramlar onun için farazi bir dünyadaydı ve Hoseok o dünyanın yanından yöresinden daha önce hiç geçmemiş, geçmeyi aklının ucundan bile geçirmemişti.
Çünkü Hoseok hayatı boyunca mantığıyla hareket etmiş ve duygularının varlığını çok önemsememişti. Hiç aşık olmamış, hiç sevmemiş ve sevildiğinin dahi farkına varmadığı onlarca sefer olmuştu. Kimse ona duygusal anlamda yaklaşmak için ufak da olsa bir aralık kapı bulamıyordu ve bu nedenle de çok kez farkında olmadan birilerini daha onlar dile bile getirmemişken reddetmişti. Fakat daha o günün sabahı Jimin, Hoseok'un kimseye aralık bırakmadığı kapısını kırarak içeri girmiş ve onu daha önce hiç içinde bulunmadığı duygusal bir denklemin içerisine çekmişti. Verdiği tavizler de, çizmediği sınırlar da, hayır diyemediği her şey de bu yüzdendi. Bu oyunu Jimin'den bile daha fazla ciddiye almıştı belki de, çünkü acemisiydi bu duyguların. Jimin'in hayatına bu hızlı girişi bocalamasına sebep olmuştu.
Jimin'in yanındayken mantığını devreye sokamıyordu. Hayatı boyunca mantığıyla hareket eden kendisiyken, Jimin'le tanıştığı andan itibaren mantık bedenini terk etmişti. Her şey sorun değil gibiydi ona göre. Sorun değildi, yardım edebilirdi, Jimin'in sevgilisi gibi davranabilir ve izinsizce onu öpmesine izin verebilirdi, hatta birden çok kez izin verebilirdi ama neden bunca tavizi verdiğini kendisine hiç sormamıştı.
Çünkü kendi duygularının bile acemisiydi. Hoseok hayata henüz yeni başlıyordu. Haftalar olmuştu daha yaşamaya başlayalı ve o kadar acemisiydi ki bu dünyanın, her konuda fevri davranıyor, sonuçlarını düşünmeden hareket ediyordu. Bir anda istifa edebiliyor, bir anda yeni bir iş kurabiliyordu. Bir anda kendini çocuksu bir aşk oyununun içerisinde buluyor ve kendini kaptırabiliyordu. Hoseok belki de Jimin'den bile daha vahim bir durumdaydı bu sebepten ötürü. Çünkü kendi hislerini analiz edebilecek kadar bile tanımıyordu kendi duygularını. Ve Jimin'in bu ani düşünsel mesaisi, Hoseok'u da kendisi hakkında düşünmeye itmişti ilk defa. Hoseok ilk defa bugününün analizini yaparken bulmuştu kendini. Ve eğer Jimin dakikalar önce onu böyle düşüncelerin içerisine hapsetmiş olmasaydı, belki de hiç düşünmeden hayatını devam ettirebilecekti fakat şimdi, bütün gününü gözden geçirirken kendini sorgulamasına sebep olmuştu.
Elindeki yarım kalmış bira kutusunu ortadaki sehpanın üzerine koyarak dirseklerini dizlerine yaslamış ve başını ellerinin arasına alarak parmaklarını saçlarının arasından geçirmişti. Bundan sonra ne olacaktı, Jimin sabah olanları hatırladığında ne tepki verecekti bilmiyordu. Belki de tüm bu oyunu bitirirlerdi ya da ayık olmasına rağmen Hoseok'un böyle bir şeye izin vermesine sinirlenebilirdi. Bilmiyordu.
Sıkıntıyla derin bir nefes verirken ellerini saçlarından çekmiş ve ayağa kalkmıştı. Tüm bu her şeyi rafa kaldırmak ve görmezden gelmek o an için en kolay seçecekti ve Hoseok da öyle yapacaktı. Bugün bütün gün nasılsa, Jimin'den aksi bir reaksiyon almadığı müddetçe aynı davranmaya devam edecek ve detaylarda kaybolmayacaktı. Bu oyunun sahibi Jimin'di ve o sadece bu oyunda bir figürandı. Figüranların ise hiçbir zaman kendi hikayeleri ve düşünceleri olmaz, oyun için ne gerekiyorsa yaptıktan sonra geri çekilirlerdi. Hoseok, bu oyunun başrolü olduğunu henüz bilmeden kendini figüran konumuna koyarak yine kaçıyordu düşünmekten. Çünkü düşünmenin bir faydasını görmeyeceği ortadaydı.
Az önce geldiği koridoru geri adımlayarak biraz önce çıktığı odanın kapısının önünde durduğunda bir müddet içeriyi dinlemiş ve ses gelmediğinden emin olduktan sonra Jimin'in uyuduğunu anlayarak kapıyı yavaşça açıp içeri girmişti.
Jimin, yatakta yan dönerek üstündeki pikeyi bacaklarının arasına alarak sarılmış bir şekilde uyuyordu ve bu pozisyon, kısa şortu yüzünden bacaklarının Hoseok'un gözlerinin önüne serilmesine sebep oluyordu. Birkaç saniye sonra büyük olan ne için geldiğini hatırlayarak kafasını iki yana sallamış ve hızlı hareketlerle gardrobundan temiz kıyafet ve çamaşır almıştı. Duşa girip uyuyacak ve daha normal bir sabaha uyanacaklardı.
Alacaklarını aldıktan sonra tam odadan çıkacakken içinde bir yerlerde yükselen ve engel olamadığı bir dürtüyle Jimin'e bakmıştı yeniden, bu sefer çekinmeyerek.
Yavaş hareketlerle yatağın önünde çömelmiş, Jimin'in uyuyan yüzünü incelemeye başlamıştı. Dolgun dudakları, belki de biraz önceki yaşananlar yüzünden dikkatini ilk çeken şey olduğunda gayri ihtiyari dudaklarınının üzerinde dilini gezdirmesine engel olamıştı. Dakikalar önce o dudaklar kendi dudakları arasındaydı. Ve bu düşünce Hoseok'un kalp ritmini yeniden değiştirirken iç çekerek ayağa kalkmış ve ince pikeyle Jimin'in üstünü örterek odadan çıkmıştı tekrardan.
Duşa girmeden önce de, duştayken de, duştan çıkıp salondaki koltuğa uzandığında da, pikeyi üstüne örterken de ve gözlerini kapatmadan önce de düşündüğü tek şey; Jimin'e kapılmamak için kendini durdurması gerektiğiydi.
___
26.06.2023
15.40olayları biraz da hoseokun bakış açısından görmeliymişiz gibi hissettim. onun da iç dünyasına yer vermeliydik çünkü hoseok "ideal erko olmanın altın kuralları" kitabını yazsa bile bence hiçbir centilmen bu kadar tavizkar olamaz. OLMAMALI. YANİ Bİ SINIRINIZ OLSUN OLM İNSANLARA KARŞI NE BU BÖYLE???!?!?!???
çünkü yani geliyo öpüyo tamam olsun kucağına çıkıyo sorun yok olsun sevgilim diyo tm bişe olmaz olsun... hanımcısın anladık ama yani... NEYYYYYSEEEE
hoseok işte biraz böyle bi şeyler hissediyor arkadaşlar. duygusuz robot (tam olarak öyle değil duygularının farkında olmayan bi robot ama en azından centilmen ve vay anasını avradını bi beyefendi) bi yaz dizisi erkosu ve onu aşka inandıran öteki yaz dizisi erkosu olmazsa olmazdı biliyorsunuz. klişeler yarım ve eksik olmamalı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bir yaz gecesi rüyası | jihope
Fanfictionsapsarı güneş, rengini gökyüzünden alan denizin üzerinde parıldarken arkada güzel bir şarkı çalıyordu. jimin, o an 'aşk' ile tanışmıştı.