bölümler arası nereden bakarsanız bakın bir yarım asır falan olduğu için en son hopemin'in arasında neler yaşandığını unuttuğunuzu varsayarak 10. bölüme ufak da olsa bir göz gezdirmenizi tavsiye ediyorum.
okuyup geldikten sonra başlayın bölüme, bana teşekkür edeceksiniz çünkü yazar ben olmama rağmen ben bile neredeyse unutmuşum her şeyi :'(Derlerdi ki; dönüp dolaşıp en nihayetinde ayaklarımızın bizi getirdiği yer, bizim ait olduğumuz yer olurmuş. Ve insan bazen bir yerde ama en çok da birilerinin kalbinde tadarmış aitlik duygusunu. Bazı insanların gözleri bizim için ev olur, bakışlarındaki sıcaklıkta hayat bulurmuşuz. Bazen, bazı insanların kollarında tadarmışız ait olma hissini. Bazense, hiç tanımadığımız ancak en iyi tanıdığımızı sandığımız insanlardan bile daha çok güvende hissedermişiz kendimizi, bir yabancının evinde.
Jimin, bütün gün düşüncelerinde bile kaçtığı adamın kapısının önündeydi son birkaç dakikadır. Bu defa alkol almamış fakat bünyesi düşünceleriyle çoktan sarhoş olmuştu bile. Zaten başka türlü de açıklayamıyordu kendine içinde bulunduğu durumu. Neden her şey bittikten sonra bile soluğu Hoseok'un yanında aldığının açıklaması yoktu. Jimin kendine bile itiraf etmekten kaçıyor, düşünmezse gerçek olmayacağına olan inancını diri tutuyordu günlerdir. Söylemezse, yokmuş gibi davranırsa gerçek olmazdı. Kendinden bile kaçarsa eğer, yakalanmaktan korktuğu kişiye yakalanmaz sanıyordu. Fakat yakalanmaktan korktuğu kişinin Hoseok değil de kendisi olduğunu bilmiyordu henüz.
Bu kaçışın sonunda kendini yine kaçtığı yerde bulsa dahi, inkar etmek her zaman en kolay seçenekti. Şimdi ise, çoktan gelmiş olmasına rağmen kapıyı çalmaya çekiniyordu. Sanki burada olmaması gerekiyormuş gibi hissetmekten kendini alamıyor, nihayet Hoseok'un tüm bu saçma oyunlardan kurtulup da rahat bir nefes aldığını düşündüğü günün akşamında yine ona gidişini anlamlandıramıyordu. Tamamdı işte. Bu kadardı. Birkaç günlük oyunlarının sonuydu. Artık rol yapmalarına gerek olacak ve onları birbirlerine bağlayacak hiçbir şey kalmamıştı ancak Jimin, bu bitişin kalbine ektiği ince sızıya yenik düşmüş, soluğu Hoseok'un yanında almıştı.
Kapı, Jimin'in beklemediği bir anda hızla açıldığında ve Hoseok'un telaşlı yüzüyle burun buruna geldiğinde, hem o hem de Hoseok neye uğradığını şaşırmıştı çünkü esmer olan kesinlikle kapıyı açarken Jimin'i karşısında görmeyi, Jimin ise çalmadığı kapının aniden açılmasını beklemiyordu.
Hoseok bir adım geriye çekilerek biraz önce burun buruna geldiği bedene dikkatle baktığında, aramak için çıktığı adamı kapısında bulmasının şaşkınlığını yaşıyordu. Fakat bu şaşkınlığı uzun sürmemiş ve kollarını hızla Jimin'e sarmıştı. "Çok endişelendim senin için." Jimin bu endişenin sebebini anlayamasa da Hoseok'un sarılışına karşılık vermekten de geri durmamıştı. Islak kollarını Hoseok'a sardığında, Jimin'in ıslak ve soğuk bedeni Hoseok'un sıcaklığında ısınmış ve esmer olan yüzünü Jimin'in boynuna gömerek küçük olanın yağmur suyuna karışan kokusunu solumuştu hafifçe.
Nihayet içeri geçmeyi akıl edebildiklerinde Hoseok yavaşça kollarını Jimin'den ayırmış ve küçük olanın elinden tutarak içeri çekmişti onu. Ve kapıyı kapatmıştı. Jimin, buraya gelirken kesinlikle böyle bir karşılamayı beklemiyordu ancak tüm gün zihnini kurcalayan can sıkıcı düşüncelerin birkaçı, bu sarılmayla çoktan buhar olup uçmuştu bile.
"Sana kuru giysiler vereyim." Birkaç saniyelik bakışmanın ardından Hoseok sessizliği bozarak söylediğinde, Jimin belli belirsiz başını sallayarak onaylamış ve önden ilerleyerek odasına giren Hoseok'u takip etmişti. Odaya girdiklerinde büyük olan gardırobunun önünde Jimin'e uyacak kıyafetleri seçerken küçük olan birkaç gününü geçirdiği odaya göz gezdirmişti kısaca. Yatağın yanındaki komodinin üzerindeki bira kutusu, dağınık yatak örtüsü, berjerin üzerinde katlanmadan bıraktığı kıyafetler... Jimin Hoseok'un hayatını darmaduman ettiğini bu odaya bakarak bile kesin bir dille söyleyebilirdi. Her şeyi nizamlı, intizamlı ve düzenli olan Hoseok'un odasının birkaç gün sonraki hâli, her şeyin özeti gibiydi o an için. Jimin, bir süredir boğazına yerleşmiş olan yumruyu yok edebilmek adına hafifçe yutkunmuş ve titrek bir nefes vermişti. Göz pınarlarında akmak için bekleyen damlayı ise göz kapaklarının ardına hapsetmiş ve başını yere eğmişti, büyük olan tarafından fark edilmemek için. Hoseok ise, ondaki bu durgunluğu fark etmemek için elinden geldiğince çabalıyordu zaten. Bakışlarını Jimin'e değdirmemek için her şeyi yapıyordu. "Sen üzerini değiştirirken ben de bize sıcak bir şeyler hazırlayım. Üşümüşsündür."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bir yaz gecesi rüyası | jihope
Fanfictionsapsarı güneş, rengini gökyüzünden alan denizin üzerinde parıldarken arkada güzel bir şarkı çalıyordu. jimin, o an 'aşk' ile tanışmıştı.