10

182 33 159
                                    

(yemin ederim ki daha düne kadar ağlayıp sızlıyordum(başak en yakın şahidi ona sorabilirsiniz. yani biraz daha görmeseydim hobimi sonum bakırköyde bitebilirdi) ama hoseokumun şu hotter daddy lookunu gördüğümden beri... neyse devamı malum.)

İzlediklerini filmin ortasında Jimin kafasını koltuğun başına yaslayarak uyuyakaldığında Hoseok televizyonun sesini kısarak yönünü küçük olana çevirmiş, başını avuç içine yaslayarak uyuyan Jimin'i seyre dalmıştı.

Deniz küçük olanı yormuş olmalıydı ki, yemeğini yedikten sonra bahçe kapısından esen hafif ılık rüzgarla hemen mayışmış ve filmin yarısını yarı kapalı gözlerle izlemişti. Ara sıra komik diyaloglarda dudağının kenarı kıvrılsa da gülemeyecek kadar yorgun oluşundan sebep, devamı gelemiyordu. Ve Hoseok tüm bunları, filmi izlemek yerine Jimin'i izlediği için biliyordu. Jimin yorgunluğunun ve mayışmış olmasının etkisiyle fark edemese de, Hoseok'un bakışları sürekli ekrandan kaçıp küçük olanda alıyordu soluğu ve buna kendisi de engel olamıyordu.

Küçük bir çocuğun annesi tarafından yasaklanan ve uzanamayacağı bir yere saklanan çikolatasından ayıramadığı gözleri gibiydi Hoseok'un gözleri de. Sanki Jimin, Hoseok'un gözleri için sabırsızlıkla yemek vaktinin geçmesini beklediği o çikolataydı ve gözlerini sürekli onun üzerinde buluyordu. Kaçamak bakışları, merakla inceleyen gözleri neyse ki Jimin'in dikkatinde değildi çünkü bu sayede Hoseok, gözlerine yeterince Jimin depolayabiliyordu.

Flaubert, aşkın birine karşı ansızın duyulan bir merak duygusundan ibaret olduğunu söylediğinde Hoseok'un varlığından hiç haberdar değildi fakat ona rağmen, esmer olanın içine düştüğü ve anlamlandıramadığı o durumun betimlemesini tâ o zamandan yapmıştı bile. Hoseok, kısa bir süre birlikte vakit geçirmelerine rağmen Jimin'e karşı beklenmedik bir merak duygusuna esir olmuştu.

Jimin'le eve geldiklerinde küçük olanla birlikte yemek yapıp, Hoseok'un asla alışkın olmadığı ama Jimin sayesinde hayır diyemediği ve ilk kez deneyimlediği şekilde, yani salonda, televizyonun karşısında film izleyerek yemişlerdi. Mutfak masasında değil, salonda, makarna dolu tabakları ellerindeydi ve Hoseok keyif almıştı. Televizyonun karşısında rastgele açtıkları bir Friends bölümünü izleyerek yemişlerdi yemeklerini.

Kalıpların ve sınırların dışına çıkmak, odaların arasına örülen duvarların sınırlarını aşarak tanımları değiştirmek... Ya da belki de Hoseok fazla romantize ediyordu. Emin değildi. Fakat bildiği bir şey vardı ki, o da Jimin'in hayatına renk kattığıydı. Sınırlı çevresinden ve ezberlediği tüm o kavramlardan çıkıyordu küçük olanın yanında.

Hoseok hayatı boyunca her zaman düzenli ve planlı yaşamıştı. Bu planlama gücü sayesinde kısa süre içerisinde kariyerinde gelebileceği o üst sınıra hızla ulaşmış fakat tüm bunları yaparken de yaşamayı her zaman ikinci planda bırakmıştı. Geleceği bile planlıydı fakat şimdisi yoktu hiçbir zaman. Şimdisi, geçmişte çoktan programlanmış anlardan oluşuyordu ve spontaneliğe yer yoktu. Mesela yemek mutfak masasında yenirdi ve yemek yerken televizyon izlenmezdi, gibiydi her şey onun için. Hayatı, Jimin'in tam aksiydi. Hoseok, hayatı boyunca hiç tatmadığı, hatta farkında bile olmadığı duyguları ve anları Jimin'le birlikteyken yaşıyordu.

Jimin'le birlikteyken geleceği planlayamıyordu ve şimdisi geçmişte programlanmış bir an değildi. Her an bir sürprizle karşılaşabilir, kendini beklenmedik bir durumun içinde bulabilirdi ve tüm bu yaşananlar Hoseok'u heyecanlandırmıştı. Hayatına dair bir merak oluşmuştu. Sabah uyandığı andan gece yatacağı âna kadar her şeyi bildiği ve bu yüzden merak edemediği hayatının aksine, Hoseok ilk defa beş dakika sonrasını merak eder olmuştu ve bu merak onu heyecanlandırmaya başlamıştı.

bir yaz gecesi rüyası | jihopeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin