4

147 33 56
                                    

medya: until i found you - stephen sanchez

Sabahın erken saatlerinde Hoseok'un pansiyona gelişinin ardından yaklaşık yarım saat sonra Jeongguk da gelmiş ve açık büfe kahvaltı standının kurulması için Hoseok'a yardım etmeye başlamıştı.

"Dün gelen grup bugün akşam bahçede parti düzenlemek istedi, beraber eksiklerin listesini çıkaralım bir ara." Hoseok, tezgahta meyve tabağı hazırlayan küçüğüne söylediğinde Jeongguk kafasını sallayarak onaylamıştı esmer olanı. "Şehir merkezine gitmemiz gerekecek." Hoseok hâlâ buranın yerlisi olmadığından, bu tür konularda Jeongguk yardım ediyordu daha çok. Neyin nerede satıldığını küçük olan daha iyi biliyor ve esnaf babası sayesinde de çevredeki toptancıların çoğunu tanıyordu.

"İkimiz birden ayrılamayız buradan, ehliyetin var mı senin, arabayı vereyim sen hallet." Hoseok doğradığı sebzeleri geniş bir servis tabağına yerleştirirken söylediğinde Jeongguk olumsuz anlamda kafa salladı. Hoseok şaşkınlıkla kaşlarını havaya kaldırıp baktığında Jeongguk anlamayarak bakışlarını hyunguna çevirdi. "Cidden ehliyetin yok mu?" Küçük olan gülerek kafasını iki yana sallayarak yanıtladı. "Hyung inanır mısın insan avuç içi kadar yerde yaşayınca ehliyete ihtiyaç duymuyor. Motor ehliyetim var işte ama o da bize yaramaz şu an." Hoseok gülerek kafasını sallamış ve hazırladığı sebze tabağını dışarıda kurulan standa koymak için bir süreliğine mutfaktan ayrılmak zorunda kalmıştı.

"O zaman kahvaltı yaparken listeyi çıkaralım ben gidip halledeyim." Mutfağa geri döndüğü esnada söylemiş ve küçük olan da onaylamıştı sessiz bir mırıltıyla. "Sen gitmeden önce ben toptancıları arar haber veririm geleceğini hyung, malların kalitelisinden ayırsınlar sana. Kazıklanmayalım." Hoseok kahkaha attığında, Jeongguk'un bu ciddi tutumunun daha komik olması, daha da güldürmüştü onu. "Ha sen ciddisin?"

"Hyung gerçekten küçük esnaf olaylarını o kadar bilmiyorsun ki, nasıl öğreteceğim sana hiç bilmiyorum." Jeongguk yarı alayla söylese de ses tonunda gizli bir ciddiyet vardı. "Senin yabancı olduğunu görünce kazıklarlar seni ruhun bile duymaz." Jeongguk tezgaha yaslanıp kollarını önünde bağlayarak söylediğinde Hoseok mutfak adasının taburelerinden birine oturmuş dinliyordu. "E arkamızı kollayacaksın o zaman mecburen."

Hoseok'un hafif alay karışık tavrı Jeongguk'un sinirlerini bozsa da bir şey demiyordu çünkü bilmiyordu. Şirket yönetmek gibi değildi küçük esnafla olan muhabbet ve çocukluğundan beri esnaf babasının yanında sürten Jeongguk, bu işin raconunu pirinden öğrenmişti.

"Kollarım, merak etme."

***

Jimin, açık pencereden esen hafif rüzgar ve yüzüne vuran güneş yüzünden gözlerini araladığında kuşların cıvıltısı da kulaklarına dolmuştu. Sabahın serin ama üşütmeyen rüzgarı ince tül perdeyi havalandırıyor, denizden gelen dalga sesleri belki de en güzel günaydınları sunuyordu.

Yanındaki yatakta yatan esmer arkadaşı yüz üstü bir şekilde yatağa sarılmış bir vaziyette uykusuna devam ederken Jimin yattığı yerden doğrularak ayaklanmış ve banyoya giderek elini yüzünü yıkadıktan sonra üzerine ince bir tişört ve yine kot bir pantolon geçirmişti.

"Yanında şort getirmedin mi cidden?" Tam o esnada uyanan Taehyung, yattığı yerden uykulu sesiyle arkadaşına sorduğunda Jimin o tarafa dönmüştü hemen. "Günaydın, daha uyursun diye düşünmüştüm." Gülümseyerek ve neşeli bir tonda söylediğinde Taehyung sırt üstü dönerek kolunu gözünün üstüne siper etmiş ve gereksiz fazla aydınlıktan biraz olsun kaçmaya çalışmıştı. "Şu şekil bir aydınlık olunca insan ister istemez uyanıyor." Jimin kahkaha atmıştı. "Tabi senin duvar manzaralı odanın karanlığından sonra bu oda ekstra daha aydınlık gelmiş olabilir." Esmer olan da gülmüştü bu söylenene. "Ben tembel değilmişim, sefil hayat şartlarım beni uykusu ağır biri olmaya zorluyormuş."

bir yaz gecesi rüyası | jihopeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin