Özür ve İkna

1K 24 0
                                    

Uyanmama sebep olan telefonumun zil sesine içimden küfürler ederek yerimden doğruldum.
Telefona uzandım, arayan Mert'ti.
Telefonu açtım.

"Efendim Mert"
Sesi biraz sıkıntılı çıkıyordu.
"Baban seni çağırıyor Efsun.. Biraz sinirli."

Şaşırmadım, genelevi patlatırken babamın öfkeleneceğinin zaten farkındaydım.
"Tamam, nerede?"
Sakin çıkan sesimi garipsemeyen Mert cevap verdi.
"Şirkette, odasında.. Dikkat et güzelim sorun çıkmasın."

Endişesi gerçek miydi değil miydi anlayamıyordum.
Mert'i anlamak zordu.
"Çıkmaz merak etme."
Telefonu kapattım.

Saate baktım, benim için oldukça erkendi.
Kalkıp hazırlandım.
Evin içinde bir tur attım, babamın yanına gidesim gelmiyordu.
Kızlar hala uyuduğu için daha fazla vakit harcayamadan evden çıktım.

Babamın şirketinin içine adımlarken iç çektim. İşte yine buradaydım.
Bu nefret ettiğim pislik yuvası benim kürkçü dükkanımdı.
Üstelik utanmadan yine bu nefret ettiğim yerin nimetlerinden faydalanan bir ikiyüzlüydüm.

Kötü bir tecrübeyle beni tanımış olan güvenlik görevlisiyle göz göze geldiğimde hızla ayağa kalkarak bana kapıyı açtı.
Onu meşhur küçümseyici bakışlarım ile şöyle bir süzdükten sonra tek kelime etmeden kapıdan ilerledim.

İşte ben buydum.
Baba parası yiyen kibirli bir kız.
İnsanların beni böyle tanımasında bir sorun yoktu.
Çünkü ben buydum.

Babamın odasına ulaştım.
Kapının önündeki asistan kız masasından kalktı.
"Hoşgeldiniz Efsun Hanım, babanız içerde sizi bekliyor."
Ona bakmaya bile tenezzül etmeden yanından geçip odaya girdim.

Babam masasında değil odanın iç tarafında kalan koltukta oturuyordu.
Beni gördüğünde yanına gitmemi işaret etti.
İlerleyip yanına oturdum.
"Nasılsın babacığım?"
Öfkeli bakışları gözlerime tırmanırken yutkundum.
"Hazan'ı patlatmışsın."

Doğrudan konuya girmesi beni şaşırtmıştı.
Kaşlarımı çattım.
"Hazan mı? Orası senin mekanlarından birisi değil mi??"
İşaret ve baş parmağıyla burnunun kemerini sıktı.
"Evet orası benim genelevimdi "

Ayağa kalktım ve bağırmaya başladım.
"Ne!? Yani benim patlattığım genelev.."
Dişlerinin arasından konuşarak araya girdi.
"Evet, benim mekanımı patlatmışsın kızım."
Hitabı vurgulamıştı.
Gözyaşı kanallarıma emrederek güçlükle gözlerimi doldurdum.

"Baba ben... Gerçekten bilmiyordum.
Ben çok özür dilerim..."
Gözyaşlarım nihayet yanaklarıma ulaşmıştı.
"Senin olduğunu bilsem, böyle bir şeyi zaten yapmazdım. Biliyorsun,, çok özür dilerim."
Ben karşısında hıçkırıklarım arasında konuşurken o tepki vermiyordu. Doğruyu söyleyip söylemediğimi anlamaya çalıştığını biliyordum.

Kısa süren sessizliğin ardından sesi merhametli bir hal aldı ancak hala şüphe kırıntıları vardı.
"Neden yaptın?"
Elini uzatıp beni çöktüğüm yerden kaldırdı ve yanına geri oturttu.

Ona ihanet ettiğimi düşünse beni o an öldüreceğini adım gibi biliyordum.

Çünkü birini ne kadar severseniz ihanetine o kadar öfkelenirdiniz.

"Arkadaşlarım.. kaçırıldılar... Bende..n yardım.. istediler. Ama ben yine de.. onları kaçıranın.. sen olduğunu bilsem...
Böyle bir şey yapmazdım. Çok özür dilerim baba!"

Ben söylediğim şeyden kendi kendime iğrenmekle meşgulken kollarını bana sardı ve sırtımı sıvazlamaya başladı.
Bu bana inandığını gösteriyordu.
Rahat bir nefes aldım.

"Ağlama kızım, yapmayacağını biliyorum. Altı üstü bir iş yeri. Bunun için kendini üzme."

Öfkesi anında yerini her zamanki mide bulandırıcı sevgi gösterisine bırakmıştı.
"Bana verdiğin görevi yapacağım baba, lütfen bunu özür olarak kabul et."

Elbette onun için yapmıyordum.
Yapmazsam beni ve çevremdekileri rahat bırakmayacağı apaçık ortadaydı.
Bunu babamdan bir süreliğine kurtulmak için yapacaktım..
Zaten ne kadar zor olabilirdi ki?
İnsanların güvenini kazanmak ve sonra ihanetimle onları buna pişman etmek benim için çocuk  oyuncağıydı.

"Beni kırmayacağını biliyordum kızım."
Konuşurken oldukça mutlu görünüyordu.
Ne de olsa istediğini almıştı.

"Elbette babacığım, senin isteğin benim için emirdir. Ne zaman istersen başlayabilirim."

Sırtımı sıvazlamaya devam etti.
"Hissen zaten alındı, yarın başlarsın.
Ne kadar çabuk batarlarsa o kadar iyi."

Ayağa kalktım.
"Peki baba, ben izninle çıkayım."
Diyerek ilerledim ve kapıya ulaştım.
Elimi kapı koluna uzattığım sırada babamın seslenmesiyle arkama döndüm.

"Adamlara emir veren kişi Oğuz'muş,"
Tek kaşı havadaydı.
Bu pek de öyle durmayan cümle bir soru cümlesiydi.

Benim aksime Oğuz'un Hazan'ın babamın genelevi olduğunu bilmemesine imkan yoktu.

Bunu bilerek bana yardım etmesi babama ihanet ettiği anlamına gelirdi.

Onu ve duygularını kullandığım bir gerçekti ancak ölmesine izin verecek kadar kötü biri değildim.
"Ona tehlikede olduğumu ve evime adam göndermesini söyledim."

Babama baktım, ikna olmuş görünüyordu.
Başını aşağı yukarı salladı.
Bana bu kadar kolay inanması her seferinde işime geliyordu.
Kapıdan çıktım.

Yüzümü sildim.
Ah! Ağlamaktan gerçekten nefret ediyordum.
Fakat gözyaşlarım her seferinde babamın yumuşamasını sağlayarak hayatımı kurtarıyordu.

Koridoru topuklu seslerimle doldururken memnuniyetle gülümsedim, bu işi de ölmeden halletmiştim.
Köşeyi döndüğümde bir bedenle çarpışarak geriledim.

Kafamı kaldırdım ve karşımdaki kişiye baktım.
Oğuz, berbat bir halde karşımdaydı.
Dudağı patlamış, kaşına dikiş atılmış.
Kısacası yüzü gözü dağılmıştı.
Babamın onu bu hale getirdiğini anlamak zor değildi.

Sert bakışları, beni ve az önce ağladığım için şişmiş gözaltlarımı bulduğunda yumuşadı.
"Efsun, iyi misin?"
Bu adam neden iyiydi, iyiyse neden babama böyle itaat ediyordu.
Neden bana ihanet etmişti, ben ona ihanet ettiğimde neden bana kırılmamıştı..

Aklım karmaşık sorularla allak bullak olurken elim dudağındaki yaraya uzandı.
"Sen iyi misin?"
Yüzündeki elimi tutup gülümsemeye çalıştı fakat yaraları pek fırsat vermiyordu.
"Arkadaşlarını kurtarmışsın, çok sevindim."
İkimiz de soruyu geçiştirmiştik çünkü ikimiz de iyi değildik, ikimiz de birbirimizin iyi olmadığını biliyorduk..

"Babama senin haberinin olmadığını söyledim, endişelenmene gerek yok."
Ağzını açacağı sırada onu susturdum.
Çantamdan telefonumu çıkarttım ve ona göstererek fotoğrafı galerimden ve çöp kutusundan sildim.

Aslında silmeyi planlamamıştım, genelde elime geçen kozlardan kolay vazgeçmezdim, başka bir yere yedekleyerek silerdim.

Ancak Oğuz az önceki tavrıyla bunu haketmişti.

Yaptığım şey barıştığımıza dair herhangi
bir sözden daha etkili olurken Oğuz gülümsedi.
Parmak uçlarımda yükseldim, yüzüne yaklaştım.
Onun şaşkın ifadesi eşliğinde dudağındaki yaranın hemen kenarını öpüp yanından geçtim.
Yüz ifadesini tahmin etmek eğlenceliydi.

Onu arkamda bırakarak şirketten çıktım.

Yarın işe gidecektim.
Ben, Efsun Demirbilek.
İşe gidecektim.
İnanması güçtü

Kızlara söylediğimde çığlık attılar.
Tamam. İnanması güçtü ama bu kadar da değildi. Her şeyde olduğum gibi iş hayatında da başarılı olurdum.

Herhangi bir işimin olmadığı son günümde iyice dinlenmek istediğim için odama çekildim ve tüm akşam çıkmadım.

Uyudum,uyudum ve uydum..



Patron Kraliçe +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin