3.

26 3 0
                                    

Meyra'nın dilinden;

Odamıza girmiştik ve Hicran hıçkıra hıçkıra ağlıyordu ancak eli ağzındaydı ve çok sesi çıkmıyordu. Sümeyye de ağlıyordu ancak o kadar şiddetli değildi. Ben sakindim onlara kıyasla. Ama Betül hepimizden farklıydı, o öylece duruyordu. Saat iki olmuştu ve hiç birimiz henüz toparlayamamıştık. Betül tek kelime bile etmemişti kazadan beri, öylece dona kalmıştı ve gittikçe teni soğuyordu. Hareket ettirebiliyordum onu ama o hareket edemiyordu. Nabzı atıyordu ama teni gittikçe beyazlaşıyordu. Yarım saat olmuştu ve Sümeyye bunun yalnızca beş dakika süreceğini söylemişti. "Betül," Sümeyye'nin boğuk sesi ulaştı kulaklarıma ve gözlerim ona döndü.

"Beş dakikayı geçtik Sümeyye ama o hala aynı." 

"Ne diyorsun Meyra?" yanımıza geldiğinde Betül'ün gözlerinin önünde elini salladı ve bir tepki bekledi ama hiç bir tepki alamadı. 

"Ben demiştim ya." dedi Hicran ağlaması yükselirken. "Alın belki de hayatımız mahvolacak bu gece yüzünden. Eğlendiniz mi bari?"

"Yeter Hicran! Tamam mı? Gerçekten yeter sus artık! Tamam kötü şeyler oldu ama onu hareket ettiremiyoruz bile o yüzden sus Hicran!" Sümeyye de geliyordu çıldırmanın eşiğine ve ben kimseye yardım edemiyormuş gibi hissediyordum. "Artık kendinize gelin lütfen. Belki her şey mahvoldu ama böyle olmaz." 

"Sen Hicran'ın yanına git Sümeyye." dedim sonra ve Betül'ün yüzünde gezinde gözlerim ve sadece bir mimik istedim. "Betül," elim yanağına ilişti. "Lütfen bir şey söyle. Konuş benimle. Bak sen bana hep iyi geliyorsun izin ve bu sefer de ben sana iyi geleyim." Betül hep böyleydi. Hep bize iyi gelmeye çalışırdı, hep derdimizi dinlerdi ama o gerçekten hiç anlatmazdı. O belki tırnağı kırıldığını anlatır bunun için saatlerce ağlardı ama gerçekte kalbinin kırıldığını canının acıdığını söylemezdi. O hem çok nazlı hem de çok güçlü bir kızdı. Onu çözmek bu yüzden bazen zorluyordu insanı.

Yarım saat daha geçti ve bir saattir Betül öylece duruyordu. Hicran biraz daha toparlanmıştı ve Sümeyye de kendine gelmişti. Ama o gelmiyordu ve bu canı mı daha da çok yakıyordu. "Nasıl?" diye mırıldandığını duydum. Ve gülümseyip yaklaştım ona biraz daha. 

"Ney nasıl?"

"Nasıl böyle duruyorsun?" dedi sonra durgun bir tınıyla. "Neden canın yanmıyor? Neden soğuk kanlısın böyle bir konu da?" 

"Birimizin öyle olması gerek çünkü." buruk bir tebessüm yüzüme iliştiğinde, gerçek sebebi canlandı gözümde.

Yedi yaşındaydım ve alt katta oyun oynuyordum. Evimiz iki katlıydı. Annemle babam üst kattalardı ve yine bağırma sesleri ulaşıyordu kulağıma. Sürekli kavga ediyorlardı ve ben onların evliliğine anlam veremiyordum. Madem anlaşamıyorlardı neden beraberlerdi ki? Bir şeyin kırılma sesiyle elim kulağıma gitti. Bağırışmaları arttığında sıkıca bastırdım ellerimi kulaklarıma ama yine duyuyordum onları. Sonra yavaşça ellerimi kulaklarımdan ayırdım. Ayağa kalktım ve onların yanına gitmeye karar verdim. Böyle olmuyordu. Ben ne kadar kulaklarımı kapatsam da bu bitmiyordu. Merdivenlerin ortasında durduğumda onlar karşı karşıyalardı. "O benim kızım anladın mı? Senin değil ve senin bu durum için yapabileceğin hiç bir şey yok!" öyle sinirlilerdi ki beni fark etmemişlerdi bile. 

"Ve sen benim karımsın. Duydun mu? Bana aitsin." babamın durgun ses tonu ve ifadesi insanı ürpertiyordu. Sonra belinden bir silah çıkardı ve anneme doğrulttu. Annem bir öylece kaldı ve sonra beni fark etti. 

"Çınar kızımız burada indir şunu."

"Senin de dediğin gibi sevgilim. O senin kızın. Sen bana aitsin. O değil." ve sonra silah sesi yankılandı koca evde. Annem yere yığıldığında koşarak yanına gittim ve tam alnının ortasından vurulduğunu gördüm. "Hoşça kal Meyra." gözlerim babama döndü ve sonra o da kafasına sıktı. Gözlerimin önünde annem ve babamı kaybettim. 

Daha sonra da ilk ve son aşkımı kaybettim. 

Yani anlayacağınız ben zaten hayatımın yüz de yetmiş beşini kaybettim. Şimdi tek değer verdiğim o yirmi beşlik kısım, onları kaybetmediğim sürece diğer kayıplar beni etkilemez.

Sonra Betül ağlamaya başladığında buna sevinmeli miyim üzülmeli miyim bilemedim o yüzden öylece yüzüne baktım. Sonra ağlama sesi yavaştan yükseldi ve sesli bir çığlık attı. Elimle ağzını kapattım ama o beni itekledi. Ayağa kalktığında artık haykırışla karışık bir ağlama içindeydi. "Zaten hep böyle. Zaten hep zarar veren benim." Sümeyye Betül'ün elini tuttu ve ona baktı. 

"İsteyerek yapmadın." ama Betül normal değildi sanki bir krizin eşiğindeydi. Bakışları ona aitti değildi sanki ve ben ilk defa onu böyle görüyordum. "Hadi kendine gel!" ellerini sertçe çekti Sümeyye'nin ellerinden.

"İstemek? Ailemi de ben öldürdüm Sümeyye. İstemedim ama yaptım değil mi?" kısık sesi yükseldi ve artık tamamıyla bir feryada bağlıyordu. "Benim tek yaptığım zarar vermek." ona doğru bir adım attım. "O yüzden yaklaşmayın!" dizlerinin üzerine düştü sonra ve elleri saç köklerine ilişti öyle sert çekiştiriyordu ki ben bile acıyı hissettim. Ben de dizlerimin üzerine çöktüm ve ellerini çekmeye çalıştım. "Her şey benim suçum." kafası önüne eğikti. "Kötü olan her şey benim suçum! Sürekli hata yapıyorum ve biliyor musun Meyra? Bence en büyük hata da benim. Benim yaşıyor olmam en büyük hatam ve diğer hatalarımda bunu takip ediyor." kafasını hızla iki yana salladı ve bu sefer boğazı yırtılacak derece de yüksek bir ses tınısıyla çığlık attı. "Hayır, hayır, hayır." elleriyle sertçe kafasına vuruyordu ve ben ellerini ondan kurtaramıyordum. "Artık görmek istemiyorum. Tekrar tekrar yaşamak istemiyorum." ağlayışı daha da yükseldi. 

"Betül ne görüyorsun?" kafasını hızla iki yana sallıyordu ve parmak uçları yüzünün kenarına sert bir baskı uyguluyordu. Sonra birden öksürmeye başladı ve hafifçe bana yan döndü. Kusmaya başladığında ellerimle saçlarını yukarıdan topladım. Kapımız sertçe tıklatıldı. 

"Açın kapıyı!" müdürün sesi ulaştı kulaklarıma. Sümeyye peçeteyi uzattı Betül'e ve sonra Betül ağzını sildi. 

"İyi misin biraz daha?" kafasını hafifçe kaldırıp Sümeyye'ye baktı. Tuttuğum saçlarını bırakıp ona baktığımda göz kapaklarının ağırlaştığını fark ettim ve sonra sertçe yere düştü. Bayıldı ve Hicran küçük bir çığlık atıp tekrar ağlamaya başladı.

"Açın şu kapıyı dedim size!" müdürün sesi de yükseldi. Sümeyye Betül'ün yanına eğildi ve hafifçe yanağına vurarak onu kendine getirmeye çalıştı. Ben de kalkıp kapıyı açtım. Müdür çatık kaşlarla bana bakıyordu dik dik.

"Hocam Betül bayıldı." bir an öylece kaldı ve sonra arkasını dönüp. 

"Rukiye hemşireyi çağır!" dedi. Sonra Fatma abla geldi. Koşarcasına odamıza girdi ve Betül'ü kucağına alıp revire indirdi. Hicran cama yapışmış ve eliyle ağzını kapatmış bir şekilde ağlıyordu. Sümeyye de dolu gözlerle öylece duruyordu. Ben de Fatma ablanın peşinden revire indim. Kapıyı kapattı üstüme. Kapının önünde bekliyordum o yüzden.

Ellerimle oynuyordum çünkü bu iyi gelmiyordu. Ona iyi gelemediğimi hissediyordum. Kimseye iyi gelemediğimi. Bu işleri beceremiyordum ve bu beceriksizliğim yetersiz hissetmeme neden oluyordu. Bu hisse beni yavaş yavaş yok ediyordu. 

Belki de ailem bana hiç iyi gelmeye çalışmadığı için böyleydim. Annem beni görene kadar umursamadığı için. Babamsa görmesine rağmen umursamadığı için.

Belki de bu yüzden korkmuyordum ölümden ve ölümlerden. Sonuçta ben gözlerinin önünde annesi babası tarafından öldürülmüş bir kızdım...


Kız Kıza Gezelim Bu GeceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin