16.

28 4 4
                                    

Tamda tahmin ettiğim gibi oydu.
Ömer'di, iyide ne işi vardı şimdi burada?

"İnsanın sevmediği ot dibinde bitermiş. Ne kadar da doğru bir söz değil mi?" Dedim iğneleyici bir tavırla.

"Bende aynısını düşünüyorum." Dedi sanki ben onu getirtmişim gibi.

"Ne işin var senin burda? Sakın yaklaşayım deme, avazım çıktığı kadar bağırırım. Görürsün."

"Ayak üstü tehditte edildik. Seninle bi derdim yok. Arkadaşların seni merak etmiş, endişelilerdi baya, kalk hadi gidiyoruz." Diye karşılık verdi emrivaki yaparmışcasına.

İçim o kadar kötüydü ki kendimi bi türlü toparlayamıyordum. Sürekli ağlayasım geliyor, kendimi tutamıyordum. Neredeyse  Ömer'in omzuna yaslanıp ağlayacaktım, o kadar kötüydüm. Fazla ağladığım için gözlerim ağrımaya başlamıştı. Bir an önce uyumak istiyordum. Bi süre sessizce durdum, söylediklerine cevap bile veremedim. Ellerimle yüzümü kapatıp yine ağlamaya başladım. En istemediğim şeydi şuan Ömer'in yanındayken ağlamak.

Yanıma oturduğunu hissettim. "Anlatmak istersen dinlerim. Bi sorun mu var? Bu denli içten ağlamanın sebebi ben değilimdir her halde."  Dedi dalgayla karışık.

Bir anlık boşluğuma denk gelmişti sanırım, sessizce ağlarken bir anda sesim çıkmaya başlamıştı ve ben bile şuan kendime üzülüyordum.
"Başım çok ağrıyor, beni yurda götürebilir misin?" Dedim sakin bir ses tonuyla.

"Hicran, iyi görünmüyorsun. Kötü bir şey mi oldu? Bana söyleyebilirsin. Düşündüğün kadar da kötü kalpli biri değilim."

"Bu dünyada insana merhamet duyacak kişi kimdir?"

"Neden soruyorsun anlamadım ama, bence kimseden merhamet beklememek en doğrusu. Hayat tek kişiliktir, düştüğünde eğer bir el beklersen vakit kaybedersin. Düştüğün yerden kendin doğrulup en güçlü şekilde devam etmen gerekir. Ne olduğunu anlatırsan belki sana iyi gelebilirim." Dedi, o kadar samimi ve içtendi ki konuşması, anlatmak ve dertleşmek istiyordum. Belki de şu an karşımda o vardı diye ama istiyordum işte.

"Ömer, biliyor musun ben annesiz büyüdüm ama sıkıntı annesiz büyümemde değilde, annem varken, imkan varken, annesiz büyümemde. Cümleleri kurmakta zorlanıyorum. Çok ağlamak istiyorum." Dedim ve ağlayarak yanımda oturan Ömer'in dizine yasladım başımı, küçük bir çocuk gibi savunmasız ve çaresiz bir şekilde hiç tanımadığım birine, hatta daha az önce sakın yaklaşma diye tehdit ettiğim birine yaslanmış ağlıyordum. İnsan böylesine kırgın olunca önüne ilk çıkan insana sarılıp ağlamak içini dökmek istiyormuş meğer.

Bir kaç dakika ben ağlar vaziyetteyken, o ise hiç beklemediği hamlem karşısında duraksamıştı.

"Çok canım yanıyor, biliyor musun?" Dediğimde,

"Hissedebiliyorum." Dedi. Ve ben ona inandım. Hissettiğini hissettim sanki ve bu başımı dizine biraz daha bastırmama neden oldu.

Ben ağlamaya devam ederken  saçlarımda bir el hissettim. Saçlarımı okşuyordu, tıpkı küçükken babamın okşadığı gibi.
O saçlarımı okşarken kendimi hepten salmıştım, hem ağlıyor, hem anlatıyordum.

Bi süre beni dinledikten sonra teselli edercesine konuştu. Kendim bile inanamıyordum ama inanılmaz iyi gelmişti onunla konuşmak. Bir yanım ondan nefret ediyordu geçen ki söyledikleri ve Betül'e yaptıklarından dolayı, ama diğer yanım da ondan çok etkilenmiş ve hoşlanmaya bile başlamıştı.

Ben derin derin düşüncelere dalmışken, sesi ilişti kulağıma ve ağır ağır kaldırdım kafamı. "Kendini biraz daha iyi hissediyorsan gidelim mi? Saat geç olmaya başladı. Yurda giriş için sıkıntı olmasın."

Gerçekten beni düşünüyordu ve ben bunu hissediyordum. Aile sevgisi görmeden yetiştirme yurdunda büyüyen birileri olarak az bi ilgi sevgi tozu görmeye gelelim, hemen inanıp kaptırıyoruz kendimizi. Buda bizi imkanı varken büyütmek istemeyen, bencil ailelerimizin ayıbı olsun.

Ömer'in söylediği şeyi onaylayarak başımı salladım. "Saçımı başımı toplamam lazım, kızlar bu şekilde görmesin, beni bekle tamam mı?" Diyip yanından ayrılarak biraz önce girdiğim cami lavabosuna girdim. Yüzüme su çarpıp kendimi biraz daha toparladıktan sonra gitmek için hazırdım. Ömer ile oturduğumuz yere geldiğimde onu göremedim, karanlık çökmek üzereydi ve ben korkmaya başlamıştım. Beni bırakıp gitmiş olduğunu düşündüm istemsizce. Eğer Ömer gelmeseydi şimdiye gitmiştim, onunla konuşurken zamanı fark edemedim ve artık minibüs saati geçmişti. Ne yazık ki taksiye verecek kadar param da yoktu. Her şey bu kadar üst üste gelmemeli diye düşünürken yine gözlerim dolmuştu. Yine çaresiz kalmıştım.
"Sana annen acımamış. Ömer kim bilir neler yapar? İki saçını okşadı diye sende hemen kaptırdın kendini." Diye kendi kendime mırıldanıyordum ki, gözlerimiz kesişti.

Bir sürü insan olmuştu etrafımda ama hiç biri bu kadar anlamlı ve güzel bakmamıştı bana, yada ben ona anlam kattığım için bana anlamlı geliyordubakışları, bilmiyorum ama benim için önemli bir insana dönüşmüştü Ömer.

Gürültünün içinde ki melodiydi sanki, sanki o olduğunda gürültü bile tatlı bir şarkı olacaktı kulaklarımda ve ben bu şarkının müptelası olacaktım.

Bu kadar basit miydi birinin değerli olabilmesi diye soracaksınız belki ama anne merhametinden yoksun büyümüşse bir insan, bir saç okşamasına da kanar, bir iltifata da, bir gülümsemeye de, hatta bir anlamlı bakışa da...

Kız Kıza Gezelim Bu GeceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin