8.

14 4 3
                                    

Betül'ün dilinden;

Gözlerim aralandığımda bir adam karşımda duruyordu ve gözleri bütün bedenimi turluyordu. Gözlerim tamamen açıldığında yutkundum. Orta yaşlı, esmer, kirli sakallı bir adamdı. Koyu gözleri bana karşı öfke duygusuyla dolmuştu. "Seni kim tuttu?" Dedi dişlerini sıkarak. Kaşlarım çatıldı. "Ona çarpman için seni kim tuttu dedim!" Yüksek sesi çınladı kulaklarımda. Ve tekrar kaza anı canlanmaya başladı gözümde. Kasılmaya başladı bedenim ve tenime soğukluk uğradı. Sanki hiç kimsenin hissetmediği bir rüzgar esti ve ben o rüzgarın soğukluğuyla dondum. "Cevap ver!" Derin nefesler dudaklarımdan ayrılıyordu ve ben kime çarptığımı düşünüyordum. Bir sandalyedeydim ve ellerimle ayaklarım bağlanmıştı. "Belli ki konuşmayacaksın. Sana sadece şunu söyleyeyim, eğer oğlum öldüyse, seni acı çektire çektire öldürürüm. Şayet yaşıyorsa, o zaman o sana bunu yapar." Kapının ordan bir adamın sesi yükseldi sonra.

"Ve seni kimin tuttuğunu söylersen, bunu hafifletebiliriz." Kaza gözlerimde canlanıyor ve her canlandığında bedenim daha da kilitleniyordu. Bir el dudaklarımı tutuyordu sanki. Biri ses tellerimi kesiyordu da konuşamıyordum. Korku bedenimi turluyordu. Ne diyebileceğimi de bilmiyordum ama hiç bir şey dememek en kötü seçenekti.

"Faruk." Dedi esmer adam. "İşim var, uğraşamam bununla. İlgilen." Gözlerim adama döndüğünde de bu sefer nefesim de kesiliyormuş gibi hissettim. Kapı kapandı. Faruk'un eli sandalyemin arkasına tutundu. "Bak kızım. Bize cevap ver ki canını az yakalım." Dudaklarım aralandı ama hiç bir şey söyleyemedim. Korkum gözlerime de yansıdığında midem bulanıyordu. En nefret ettiğim huyum duygularımın bedenimden çıkmasıydı. "Konuş!" Dedi "Seni son kez uyarıyorum. Konuş!" Sert bir yumruk yüzüme indiğinde ağzıma kan tadı gelmişti. Dudağım patlamış olmalıydı.

"Ben hiç bir şey yapmadım." Kısık sesimi kendim bile zor duyuyordum ama sesimin çıkması bile şu anlık iyiydi. Çenemi tuttu sıkıca eli ve yüzümü kendisine çevirdi.

"Gerçekleri anlat!" Kapının sesiyle irkildim. Ve bu sefer içeri giren kişi hepsinden heybetliydi. Uzun boyu, kaslı vücudu, kumral saçları ve açık kahve gözleriyle girdi içeri. Karşımda ki adam onu fark etmemiş gibiydi. Tekrar elini kaldırdığında sıktım gözlerimi. Ama bir darbe hissetmedim.

Kemik kırılma sesi odada yankılandığında açtım gözlerimi ve o adamın, Faruk'un kolunu ters çevirdiğini gördüm. Gözlerim büyüdü dehşetle.

"Sana kim izin verdi?" Dedi adam ve ben sinirini ses tonundan bile hissettim. "Sana kim vurabilirsin dedi?" Kolunu biraz daha çevirdiğinde dişlerimi sıktım. Kemiğin kırılma sesi odada çınladı. Faruk'un çığlık sesiyle inledi oda.

"Abi valla konuşsun diye yaptım."

"Kim izin verdi vurmana Faruk?" Bu sefer kolunu omzuna bastırdı.

"Bir daha dokunmayacağım abi, lütfen bırak." Ağlamaklı sesi, attığı çığlıklar ve kemiğinin kırılma sesleri benim bile canımı yakıyordu.

"Dokunamazsın zaten bir daha bu kolla." Bıraktı sonra kolunu. "Diğerini de kırmalı mıyım? Yoksa anladın mı?"

"Anladım abi. Valla dokunmam bir daha."

"Çık şimdi dışarı!" Furkan hızla yöneldi kapıya ve ayrıldı odadan. "Bak çok zamanım yok." Sinirli bir tınısı vardı. "Çok sormayacağım." Göz yaşlarım akmaya başladı gözümden. "Kim tuttu seni? Patrona da cevap vermemişsin, Faruk'a da. Ama ben ikisinden de beterim. O yüzden konuş. Konuş ki ikimiz de yorulmayalım."

"Senin Allah belanı versin." Dedim ağlamaklı ve bir o kadar da yüksek ses tonumla. "Patronunun da, Faruk'un da. Topunuzun Allah belasını versin." Ağlama sesim daha da yükseldi. "Ne yaptım ben size?" Bedenim açılmış ve sesim tekrar bana dönmüştü.

"Beddua edeceğin ne yaptık?" Diye mırıldandı. "Sadece sorumun cevabını ver!"

"Kimse tutmadı beni. Köpek miyim ben? Ne saçmalıyorsunuz?"

"Kimin köpeğisin diyoruz. Kim emretti Ömer'e çarpmanü." Öylece ona baka kaldığımda yaşlarım hızlandı.

"İmdat!" Diye çığlık attım. "Kimse yok mu?" Ayağa kalktı ve yanıma gelip eliyle ağzımı kapattı.

"Hiç yardımcı olmuyorsun." Gözlerimiz birbirine kilitliydi ve ikimiz de öylece bakıyorduk. "Ağzını açacağım ama bağırma. Başım yeterince ağrıyor bu günlerde." Kafamı olumlu manada sallarken aklıma Hicran geliyordu. O nerdeydi? Kızlar geri dönüp onu almışlar mıydı? Ya da o da burada mıydı? Eli ağzımdan ayrılır ayrılmaz.

"Hicran nerede?" Dedim. "Ona ne yaptınız?"

"Hicran kim?"

"Naptınız ona?" Tekrar sesim yükseldi. "Nerde Hicran?" Ve o tekrar ağzımı kapadı eliyle.

"Böyle yaparsan biz nasıl iletişim kuracağız?" Dik dik bakıyordum ona sanki hiç korkmuyormuş gibi. "Bak ben sana Hicran'ı bulayım, sen de bana seni kimin tuttuğunu anlat. Anlaştık mı?" Kafamı salladım tekrar olumlu mana da ve elleri ayrıldı ağzımdan. Telefondan birini aradı ve gözleri bana döndü. "Hicran Sönmez mi arkadaşının adı?"

"Evet."

"Hastanedeymiş." Telefonu kapatıp tekrar bana çevirdi bakışlarını. "Kim tuttu seni?"

"Kimse tutmadı beni."

"Serdar'ın adamı mısın?" Serdar mı? Bizim okulda ki Serdar mı? O ne anlar bu işlerden?

"O sidikli Serdar ne anlar bu işlerden?"

"Dalga geçmeyi kes!" Siniri yenileniyordu ama ben dalga geçmiyordum.

"Ben sana kazayı anlatayım mı?"

"Anlat bakalım." Dedi derin bir nefes vererek.

"Bak şimdi, biz dört arkadaş yurtta kalıyoruz. Benim canım sıkıldığı için biz dışarı çıkmaya karar verdik. Müdüre'nin arabasını çaldık ve orman yoluna girdik. Kamp yapacaktık, böyleydi planımız. Yolda Hicran'la tartışırken birisi önümüze çıktı ve ben yanlışlıkla ona çarptım. Sonra korkup kaçtık, ben zaten o sıra kriz gibi bir şey yaşıyordum. O yüzden pek hatırlamıyorum."

"Buna inanmamı mı bekliyorsun?"

"Doğruyu söylüyorum inanmıyorsun. Ne anlatabilirim sana başka?"

"Sabrımı zorluyorsun."

"Sana gerçekleri anlattım. Yemin ederim doğru söylüyorum. Bırakın beni."

"Burada bekleyeceğim. Sen konuşana kadar, burada bekleyeceğim." Sonra kendine bir sandalye çekti ve karşıma oturdu. Gözlerim tekrar dolduğunda çıldırmak üzereydim. Bir defter çıkardı ve sonra eline bir kalem alıp bir şeyler çizmeye başladı. Bir süre öylece oturduk.

Ne yapacağımı ya da ne diyeceğimi bilmiyordum ve öylece oturup bana inanmasını bekliyordum. Tahminimce bir saate yakın süredir buradaydık ve ben bir saattir sadece ağlıyordum. Yüzüme bile bakmıyordu. Bir süre sonra cebinden bir sigara çıkardı ve dudaklarının arasına koydu. Diğer sayfayı çevirirken çizdiği resmi gördüm kısa süreliğine. Bir kadına benziyordu ve yanında da bir çocuk var gibiydi. Deniz gibi bir yere doğru yürüyorlardı.

"Senin gibi bir dağ ayısının resim çiziyor olması garip." Dedim hala ağlamamdan kalan ses tınımla. Dudağının tek kenarını kaldırarak güldü gibi oldu kısa süreliğine ve bana cevap vermeden çizmeye devam etti. "Bana trip mi atıyorsun?"

"Bak kızım, boş konuşmayı ve konuşulmasını sevmem. O yüzden bana mantıklı bir şeyler anlatmayacaksan sus."

Sonra kapı açıldı ve kızlar elleri bağlı bir şekilde tek tek odaya alındı. Dudaklarım aralanmış öylece onlara bakıyordum. Başka bir çocuk girdi odaya ve o bu ayıdan bile daha öfkeliydi, yüzünde ki baskın duygulardan birisi ise kindi. Öfke ve öylesine birleşmişti ki yüzünde, bu duyguların bizi ölüme sürükleyeceğini iliklerime kadar hissettim ama bir tarafım mutluydu en azından kızlar buradaydı. Onlar sağlamlar, tek parçalardı yani en azından. Onları da benim yanımda ki sandalyelere bağladıklarında, hepsi bir birinden beter haldeydi. Ne yaptık biz der gibiydik her birimiz. Neyin içine düştük?

Kız Kıza Gezelim Bu GeceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin