İkinci Şans

917 44 4
                                    

''YAKALAYIN!!''

Ne yapacağım? Ne kadar kaçabilirim? Başım dönüyor, adım atacak tek bir gücüm daha kalmadı.. Marki Andres, bana bunu neden yapıyorsun? Anlaşmamız..

"Daha fazla kaçamazsın Ines, zehir çoktan vücudunu ele geçirdi."

Doğru.. zehir. Bu adam bana zehir verdi ama nasıl? İçtiğim çay mı? yoksa yediğim yemek? hayır hayır.. başka bir şey.. ama ne?

"En azından adımı doğru söyle Marki. Ben Ines De La Fuente değilim, be-"

Yapamıyorum.. tek bir kelime daha söyleyecek gücüm yok, ah işte yapıyor. O silah, onu daha önce nerede görmüştüm? Bu işlemeler çok tanıdık.

"Senin tek hatan hiçbir şey bilmemen Ines.. Prenses hiç ölmedi, Prense-"

Bu silah sesi.. Marki Andres, o öldü mü..? Ama neden? Prenses ölmedi mi? O yaşıyor mu? Bu da ne.. bu ses çok tanıdık..

"Çok boşboğazsın kardeşim."

Çok tanıdık.. göremiyorum. Sonunda zehir tamamen yayıldı.. sanırım böyle öleceğim. Eğer yaşasaydım ne yapardım?

Gözlerimi araladığımda bir müddet cennette olduğumu düşündüm ama cennettin tahta tavanı olduğundan emin değilim. Gelen sesle birlikte irkildim ''Daha ne kadar uyuyacaksınız sizi aptallar!! o soysuz kanlarınızla eğitim almayı bile hak etmiyorsunuz iğrenç böcekler!!'' Ne? Madam Zoe? Bunda bir yanlışlık var.. o ihtiyar bunak nasıl oldu da cennete girebildi? Tanrım bu bunağı nasıl buraya alırsın?!!

Aniden duyduğum sert kapı açılma sesiyle olduğum yerden fırladım ve sesin geldiği yöne doğru baktım, bu gerçek olamaz. İhtiyar dinozor Zoe kaşlarını çatmış bana bakıyor.

''Demek uyanabildiniz prensesim, ah ya da prenses Gisele mi demeliydim?

Bu dinozor neden bahsediyor? Ne Uyanması? Bir şeyler yanlış.. gözlerimi etrafta hızlıca gezdirdim, burası 5 yıl önce kaldığım yetimhane odasıydı. Bu doğru olamaz, ben öldüm.. ama nasıl buradayım? Ellerimi havaya kaldırıp baktığımda gördüğüm şeye inanamadım. Ellerim olması gerekenden daha küçük.. peki ya ayaklarım?! hızlıca gözlerimi aşağıya indirdim ve ayaklarıma baktım. Onlar minicik.. doğru ya ellerimin minicik olması ayaklarımın da minicik olması anlamına geliyor.. kafamı kaldırıp ne yaptığımı çözmeye çalışan Madam Zoe'ye baktım ve dudaklarımı araladım:

''Biz öldük mü Madam Zoe?''

Şaşkın gözlerle bana bakan Zoe sanki biraz endişelenmiş olacak ki hemen yanıma gelip elini alnıma koydu ve beni kontrol etti daha sonrada yüzüne bir sırıtma koyup konuştu:

''Demek derse gitmemek için numara yapıyorsun seni küçük yılan. Çabuk kalk ve hazırlan!!''

Gözlerinden alev çıkarcasına bağıran Zoe odadan kapıyı çarparak çıktı. Onun odadan ayrılmasıyla birlikte ayağa kalktım ve oda da bulunan küçük aynanın karşısına geçtim. Gördüğüm şeye inanamıyordum.. bu benim 13 yaşındaki halimdi. Mavi iri gözler, siyah uzun saçlar, tombik yanaklar ve bembeyaz bir ten. Evet, aynanın yansımasından gördüğüm kişi bendim, bendim ama 13 yaşındaki halimdeydim. Bunun nasıl mümkün olduğunu kendi kendime sorgularken bir yandan da hazırlanmaya başladım, eğer o kadın gerçekten ihtiyar Madam Zoe ise hemen hazırlanmazsam benim canıma okur.

Hazırlanıp doğruca derse gittiğimde beni o karşıladı.. Öğretmenim Irene.. onu tekrar görebileceğimi hiç düşünmemiştim. O anın duygusuyla koşup sarıldım öğretmenime. Ne olduğunu anlamamış olacak ki bir müddet sadece durdu ve daha sonra elini başıma atıp okşadı. Bir süre o şekilde kaldıktan sonra geri çekilip koca bir gülümsemeyle öğretmenime baktım. Kahverengi saç ve gözler, beyaz bir ten.. nereden bakarsam bakayım öğretmenim çok güzel bir kadındı. Dolgun dudaklarını aralayan öğretmenim tatlı sesiyle odayı doldurdu:

''Hoş geldin Gisele, bugün nasılsın?''

Öğretmenimin sesini duymak nedense beni duygulandırdı ki aniden gözlerim doldu ve cevapladım:

''Çok zorlandım öğretmenim, çok yalnızdım.. her şey çok zordu yaşamak çok zordu.''

Şaşkın gözlerle bana bakan öğretmenim elini usulca yanağıma götürdü ve gülümsedi.

''Madam Zoe yine seni azarladı mı yoksa? Gisele o hepinizin iyiliğini istiyor, bir an önce güzel bir aileye gitmenizi ve mutlu olmanızı istiyor. Lütfen sende bu kadar asi olma, güzelce yaşa.''

Umutlu gözlerle bana bakan öğretmenime ne anlatabilirdim ki? 19 yaşında öldüğümü ve ikinci bir şans ile tekrar hayata döndüğümü nasıl söyleyebilirdim? Bunu yapamazdım.. kesinlikle benim kaçmak için bahane ürettiğimi düşünüp beni yatıştırmaya çalışırdı. Tek ona değil kimseye söylemezdim ve söylemeyeceğim. Bu sır benimle mezara kadar gidecek, ama bu sefer bu kadar kolay ölmeye niyetim yok. Marki Andres ölmeden önce bana prensesin hâlâ yaşadığını söyledi ya da ağzından kaçırdı emin değilim, ne olursa olsun prensesi bulacağım ve kaderimi değiştireceğim.

Uzun dersin sonunda bugünlük öğreneceklerimiz bitmişti daha doğrusu diğerlerinin öğrenecekleri.. ben zaten bunların hepsini biliyordum ki imparatorlukta da baştan kapsamlı bir eğitim almıştım, imparatorluğun bana kattığı tek iyi şeyi . Sınıftan çıkınca hızlıca etrafa göz gezdirdim, her şey yerli yerinde ve aynıydı, benim dışımda her şey. Şu an 13 yaşındayım yani Andres bir yıl içinde benimle anlaşma yapmaya gelecek, onun için hazırlıklı olmalıyım. Bu düşüncelerin arasında dolanırken gözüme ağacın altında kitap okuyan bir çocuk ilişti. Gri parlak saçları, siyah gözleri ve esmer bir teni vardı. Bu çocuk bana çok tanıdık gelmişti, yetimhaneden ayrılmadan önce onu bir kaç defa görmüştüm ama hiç konuşmamıştım. Ufak adımlarla ona doğru ilerledim ve tam önünde durup gülümsedim.

''Ne okuyooorsun?''

Neden böyle yaptım ki şimdi?!! harfleri uzatarak konuşmak mı? Kaç yaşındayım ben beş mi...? Ha ha doğru.. beş değil ama 13 yaşındayım böyle davranmam çok doğal.. Kafasını bana doğru kaldırıp şöyle bir baktı ardından kitabına geri döndü. Neydi bu şimdi? Bu velet beni görmezden mi geldi?

''Hey! Nerde senin aile terbiyen! Birisi sana soru sorduğunda cevap vermen gerekir.''

Beklemeden cevapladı:

''Benim ailem yok.''

Bunun doğruluğu kalbimi delip geçti. Onun ailesi yoktu, benimde öyle. Neden böyle bir þey dedim ki? Kendimden utanıyorum.

''Üzgünüm, benimde ailem yok... Hadi yeniden tanışalım! Benim adım Gisele, senin adın nedir?''

''Marco''

''Tanıştığıma memnun oldum Marco, beraber oynayalım mı?''

Bu lağım çukurundan ayrılmadan önce toplayabildiğim kadar müttefik toplayacağım, nereden bakarsam bakayım bu çocuk da ileride çok güçlü birisi olacak hatta Marco Del-Rio kadar güçlü olabilir. Bildiğim kadarıyla efsanevi savaşçı Marco Del-Rio da öncesinde kimsesizdi, sonradan ölüp gitmiş bir ailesinin olduğunu öğreniyor ve soyadını alıyordu hatta onunda gri saçları, esmer bir teni vard-.. bir dakika yoksa bu çocuk?!

İmparatorluk SırrıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin