Velihat Prenses Sarayı

340 35 5
                                    

Ah.. yaşıyorum. Burası..? Neresi burası? Tanıyamıyorum, başım çok..

Gözlerimi araladığımda bilmediğim bir odada koltukta uzanır vaziyetteydim. Başım fazlasıyla ağrıyor boğazım ise acıyordu. Öksürdüm ve yavaşça oturur pozisyona geldim. Etrafa bakındığımda buranın bir imparatorluk odası olduğunu anladım ama daha önce buraya gelmemiştim. Ayağa kalkıp kapıya doğru adımladım. Birisinin kolumu tutmasıyla aniden yere çöküp ellerimi başımın üzerine koydum ve hıçkırarak ağlamaya başladım, korkuyordum.

"Özür dilerim, özür dilerim, özür dilerim abi. Bir daha sözünden çıkmayacağım bunu yapmayacağım ne istersen onu yapacağım özür dilerim."

Bu Ignatius'un bana verdiği bir hediyeydi, geçmişten kalma travmam. Ona karşı temkinli olmak mı? Aynı şeyleri yaşamamak mı? Sadece kendimi kandırdım. Ben.. güçsüzüm.

Omzuma dokunan el ve çıkan sesle yaşlarla dolmuş gözümü araladım, gözlerimdeki yaşlar görmemi bulanıklaştırıyordu ama yüzünü tanıdım. Bu Evandı. Bana bakışları oldukça ifadesizdi, ne düşündüğünü anlayamıyordum derken saçımın bir tutamını alıp dudaklarına götürdü ardından sırıtarak konuştu.

"Size yardım etmemi ister misiniz majesteleri?"

Yardım? Bana yardım etmek mi? Bana nası yardım edebilirsin ki?

Sessiz kaldım ve bakışlarımı yere indirdim, sanki onunla tek kelime konuşursam Ignatius bir yerden çıkıp beni yakalayacakmış gibi bir his vardı içimde.

"Cevap vermek oldukça zor majesteleri biliyorum, bir düşünün. Sizi mutlu aile tablosundaki değerli bir hazine olarak görüyordum ama gerçek oldukça farklıymış. Sizi gören imparator bile umursamadan çekip gitti sonuçta?"

Miguel? O.. o bizi görmüş mü? Ignatius'un bana fiziksel şiddet uyguladığını görmüş mü? Neden? Neden bir şey yapmadı? Gerçek kızı değilim diye mi? Neden? Neden bir şey yapmadın? NEDEN?

Titreyen dudaklarımı aralayıp ellerimi dizlerimin üzerinde birleştirdim.

"N-nasıl bir yardım?"

"Ne olursa olsun siz Velihat Prensessiniz. Önemli bir rolünüz var. Bugün çıkışınızı yaptığınıza göre kendi sarayınıza geçeceksiniz, bende sizi koruyacağım. Sizden istediğim şey ise bir nişan."

Aniden kafamı kaldırıp gözlerine baktım. Simsiyah gözlerinin içindeki kini görebiliyordum.

"Nişan mı? Neden?"

Tuttuğu saçımı bırakıp elini çenesinde gezdirerek gülümsedi.

"Sizi koruyabilmek için elbette, nişanlanırsak size koruma sağlayabilirim."

Yalan söylüyorsun, gözlerinden bunu okuyabiliyorum.

"Beni kandırmaya cüret mi ediyorsun? Aramızda bir nişan olmadan da beni koruyabilirsin. Suikastçılar bunun için varlar haksız mıyım?"

Gülümsemesi anında silindi ve ayağa kalkıp doğrudan gözlerimin içine baktı.

"Suikastçı? Onları kendin de tutabilirsin. Ya da.. tutamazsın? Çünkü hiçbir bağlantın yok, baban bile seni görmezden gelirken sana yardım edecek birisi de yok. Tek umudun benim."

Tekrar eğilip elini saçlarımın arasında gezdirdi.

"Yanlış anlama olmasın Prenses, seni arzuladığım veya sana karşı ufak bir sempati duyduğum için istemiyorum bu nişanı. Benim istediğim çok farklı. Yakında seni görmeye geleceğim, o zaman cevabını bana söylersin."

Bu adam.. korkutucu. İliklerime kadar hissettiğim bu korku, Ignatius'dan bile beterdi. Hayatım ince bi buz tabakası üstünde çaresizce yaşam savaşı vermeye çalışıyordu ve ben hangi yolu seçeceğimi bilmiyordum. Karaya çıkarsam aslanlara, buzun üstünde devam edersem köpek balıklarına yem olacaktım.

O kısa konuşmamızın ardından Aisha beni bulmuş ve herkesin beni aradığı konusunda zırvalamıştı, Evanla olan konuşmamızda tam olarak o an bitmişti.

Yaşadığım korkunç olaylardan sonra sessizce Velihat Prenses Sarayı'na yerleştim, Regina benim için fazlasıyla endişelense de gitmeme göz yumdu. Boynumdaki izleri görmemesi için o gece Aisha'dan yardım aldım, nasıl olduğunu defalarca sorsada tek kelime etmedim. O günden sonra Ignatius'u bir kaç gün görmedim, bu iyiydi.

Saraya sayısız davet gelirken bana hizmet etmesi için özenle seçilmiş soylularda sarayı dolduruyordu. Her biri soylu bir ailenin kızıydı ve oldukça naziklerdi. Yeni hizmetçilerin olması Aisha'yı kıskandırsa da yapacak bir şeyim yoktu, bu bana Regina'nın hediyesiydi.

Aisha'nın sesiyle gözlerimi araladım, sabah olmuştu. Saraya yerleşeli bir haftadan fazla olsa da hâlâ daha üzerimdeki korkuyu atamıyordum. Geceleri ise karanlık, sanki boğazıma dolanmış bir ip gibi beni boğuyordu.

Aisha giyinmeme yardım ettikten sonra Ella yemeğimi getirdi. Ella benim yeni hizmetçilerimden birisiydi, turuncu saçları olan kahverengi gözleriyle içimi ısıtan bir kızdı. Onunla tanışır tanışmaz ona ısınmıştım, Aisha'nın aksine. Başkasının benimle olan yakınlığından pek hoşnut görünmüyordu, kıskanıyordu. Birinin onun yerini almasından endişeleniyordu bu çok belliydi.

Kahvaltımı ederken Aisha konuşmaya başladı;

"Majesteleri bugün size birçok yerden davet geldi, çoğu genç bekarlardan gelen randevu davetiyken çoğu da sosyete arasından gelen çay partisi davetleri. Ne yapmak istiyorsunuz?"

"Ondan.. ondan mektup geldi mi?"

"Bay Marco'dan mı? Hayır Majesteleri ondan bir mektup yok. "

"Hayır, Evan'ı kastediyorum."

Yüzü aniden ifadesizleşti, çoğu kişi gibi o da Evan'dan haz etmiyordu ama neden? Geçmiş yaşantımda neyi kaçırmış olabilirim?

"Onun gibi birisinden size mektup gelmemesi daha hayırlı olacaktır Majesteleri."

"Neden herkes ondan bu kadar nefret ediyor?"

"Çünkü o adam bir canavar. Uğursuz iğrenç bir canavar ve oldukça tehlikeli. Ondan uzak durun Majesteleri, kendi iyiliğiniz için."

Bunu öğrenmem lazım, bu adamdan neden bu kadar nefret edildiğini öğrenmem lazım. Gördüğüm kadarıyla Aisha'nın bahsetmeye niyeti yok, kime sorabilirim? Ella? O biliyor olabilir mi? Bunu bir an önce öğrenmeliyim.

Onu başımla usulca onayladıktan sonra gülümseyip davetler hakkında bilgi vermeye devam etti. Bahsettiği bir davette duraksadım ve gülümsedim.

"Kabul et."

"Efendim?"

"Lady Luna'nın davetini kabul et."

"Nasıl isterseniz Majesteleri."

Cevapları birisinden alacaksam bu kişi Luna olabilir. Sosyetenin gülü olan bu kızın her şeyden haberi olduğuna yemin edebilirim.

Umarım iş birliği yaparsın Luna..

İmparatorluk SırrıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin