Evan ile görüşmemiz arasından üç gün geçmişti ve bu süre içinde bana yakın zamanda suikast girişimi olacağının haberini gönderdi. Evan kimseye güvenmeyen birisiydi bunu fark etmem çok uzun sürmedi, gönderdiği mektupta bile bundan kimseye bahsetmemem gerektiğini kesin bir dil ile yazmıştı. Normal şartlarda böyle bir olay yaşanacağından Aisha'ya bahsederdim çünkü onu endişelendirmek istemezdim ama Evan'ın bu konudaki tavrı göz ardı edilemeyecek kadar netti.
Saat gece yarısını çoktan geçmişti, oda da duyulan tek ses rüzgarın oluşturduğu melodiydi. Hissedebiliyordum, bugün kesinlikle o gün. Uyuyamadığım için yataktan kalkıp pencerenin önüne geçtim, dışarıya baktığımda ise tek gördüğüm şey bahçenin üzerine çökmüş olan karanlıktı.
Hoşuma gitmiyor.
Karanlık, öncelerden çok hoşuma giden daha sonra Ignatius'un uyguladığı işkencelerden dolayı en nefret ettiğim şey olmuştu. Bir şeye kızdığında ya da hoşuna gitmediğinde hatta bazen keyfi olarak karanlık çöktüğünde odama gelirdi. Bana her zaman bunun beni güçlendireceğini, bana iyilik yaptığını ve bir takım disiplin dersi olduğunu söylerdi. Hangi manyak kardeşine böyle acımasız davranırdı ki?
Duyduğum ses ile birlikte düşüncelerin arasından sıyrıldım ve gözlerimi dışarıda gezdirdim. Pencerenin ani bir şekilde kırılmasıyla geriye doğru düştüm, üzerimdeki adama baktığımda ise gözlerinin ıssızlığı beni bir kaç saniye ürpertti. Bu her ne kadar sahte bir girişim olsa da korkuyu iliklerime kadar hissettim.
Refleks olarak bağırıyor ve çırpınıyordum, üzerimdeki adam ise sanki bir şeyi bekliyordu. Sadece kollarımdan tutup hareketsiz bir şekilde kapıya doğru bakan adamın yüzü maskeyle örtülmüştü sadece gözlerini görebiliyordum.
Benim çığlıklarım yetersiz geliyor olmalıydı ki kimse zahmet edip odaya girmiyordu, bu biraz sinir bozucu. Bir kaç dakika daha bekledikten sonra gözlerini indirip bana baktı ve konuştu:
"Sesin yeteri kadar çıkmıyor."
Duyduğum sesle birlikte kolumda dehşet bir acı hissetmem bir oldu, attığım çığlık ise tüm odayı doldurdu. Gözlerimden yaşlar akarken koluma doğru baktığımda bir hançerin saplı olduğunu gördüm, bu adamın şakası yoktu. Evan bana bunun olacağını söylese de böyle bir şeyi beklemiyordum.
Odanın kapısı sertçe açılınca kafamı geriye doğru iyice atıp giren kişiye baktım, bu Ignatius idi. Onun burada ne işi olduğunu düşünmeye fırsatım bile olmadan Ignatius adamın üzerine atladı. Dolu gözlerim tavana bakıyor, kolumdaki acı vücudumu yavaş yavaş kaplıyordu. Kolumdaki acıyı tekrar hissetmemle aynı çığlığı bir daha bıraktım dudaklarımdan ama bu seferki acı hançerin derime girmesinden değil çıkmasından kaynaklanıyordu.
Başımın altına giden elle birlikte olduğum yerden kaldırıldım, gözlerim ise onu buldu.. Ignatius. Yüzündeki ifadeyi daha önce onda hiç görmemiştim, bu endişe ve korku ifadesiydi. Geceliğimden hızlıca bir parça kumaş yırtan Ignatius, kanamanın olduğu yere doğru bastırdı. Hissettiğim acı kelimelerle tarif edilemezdi ki gözlerimdeki yaşlar asla durulmuyordu. Beni kucağına alıp kapıya doğru koşan Ignatius'un bağrışları kulaklarımı doldururken göz kapaklarım yavaşça ağırlaşıyordu.
Gözlerimi açtığımda gördüğüm ilk kişi Regina oldu, gözleri kıpkırmızıydı. Sanırım başıma gelen şey tüm saraya hızlıca yayılmış olmalıydı. Regina ile göz göze gelmemizle oturduğu yerden kalkıp hızlıca yanıma geldi ve elini saçıma götürüp okşarken ağlamaya başladı.
"Yüce tanrıçam dualarımı duydun, onu benden ikinci kez almadın."
Regina'nın titreyen sesi kalbime derin bir acı bıraktı. Ondan aldığım bu sevgiyi hak etmiyordum, onun bu sevgisi benim için değil Ines için olmalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İmparatorluk Sırrı
Ficción histórica''Gözlerimi yeniden açtığımda artık her şey değişti, ikinci kez ölmeyeceğim.'' 14 yaşında bulunduğu yetimhaneden alınan Gisele, imparatorun kardeşi olan Marki Andres Aragon ile bir anlaşma imzalar. Bu anlaşmanın getirdiği yükümlülükle birlikte merh...