İhanet

336 37 2
                                    

Duyduğum hışırtıyla gözlerimi aniden açtım.

Bu da ne? Hava hâlâ çok karanlık?

Yattığım yataktan doğrulurken sesin geldiği yöne doğru baktım, Evan devasa pencerinin önünde durmuş bana doğru bakıyordu.

Havanın daha yeni aydınlanmaya başladığını dikkate alırsak saat 5 civarında olmalıydı. Ellerimi gözlerime götürüp ovuşturmaya başladım, duyduğum sesle ise bakışlarımı tekrar Evan'a çevirdim.

"Orada daha ne kadar kalacaksın?"

Sinirle nefes verdim.

"Daha güneş bile doğmamışken odamda ne işin olduğunu söylemeye ne dersin?"

"Benden kılıç dersi almak istediğini sanıyordum. Sanırım yanılmışım."

Duyduğum sözlerle birlikte Evan kapıya doğru ilerlemeye başlamıştı ki aniden yataktan kalkıp Evan'a doğru koştum ve kolundan tuttum.

Bana doğru dönen Evan imalı bir bakış attı.

"Evet? Ne istiyorsun?"

Bıkkınlıkla nefes verip başımı aşağıya eğdim çünkü gözlerine bakmak oldukça zordu.

"Kılıç dersi almak istiyorum."

"Anlamadım? Tekrar et."

Başımı kaldırıp sinirle gözlerine baktığımda sırıttığını farkettim. Benimle uğraşıyordu.

Sanırım teklifini asla kabül etmemeliydim. Tam bir aptalım.

Tuttuğum kolunu bırakıp doğruldum ve gözlerinin içine baktım.

"Bana kılıç kullanmayı öğret Evan."

Söylediğim sözlerle birlikte sırıtmayı bırakıp gözüyle giyinme odamı işaret etti.

"Üzerine uygun bir şeyler giyip gel, serada bekliyorum."

Onu başımla onaylamamla birlikte üzerimi değiştirmek üzere giyinme odasına gittim.

Kılıç dersi almaya başlayacağımı bildiğim için Madam Agatha'ya ders sırasında giyebileceğim kıyafetler hazırlattırmıştım. Siyah dar pantolon, beyaz salaş gömlek ve üzerine geçireceğim kahverengi yelek. Yeleğimle uygun olan kahverengi çizmeler. Ne kadar dar bir pantolon olsada oldukça rahat ve esnektim, tabi bu da oldukça konforluydu.

Üzerimi hızlıca giyinip saçlarımı topladım ardından da seranın yolunu tuttum.

Seraya vardığımda Evan elinde iki tane kılıç ile beni bekliyordu. Yine siyahlara bürünmüş olan Evan sağa sola bakınmaya başlayınca yanına doğru ilerledim ve boğazımı temizledim.

"Bir sorun mu var?"

Etrafa gözlerini gezdirmeye devam etti.

"Etrafta birileri var mı diye kontrol ediyorum."

İşaret parmağımı burnumun altına götürüp kıkırdadım. Bunu yapmamla birlikte Evan bakışlarını bana doğru çevirdi.

"Sana ders verdiğimi kimsenin öğrenmemesi gerektiğini söylememiş miydin?"

Baloda ona bunu kesin bir dille söylemiştim..

"Evet söyledim fakat burada bizden başka kimse olamaz, senin bile nasıl girdiğini anlayamadım.."

"Altüstü bir sera."

"Sandığın kadar basit bir sera değil, burası sadece imparatorluk ailesinin bir sonraki neslini sürdürecek velihat prenseslerin girebileceği bir sera. Öyle ki buraya imparator babam ve prens abim bile izinsiz giremez."

"Burayı bu kadar özel kılan ne?"

"Büyük büyük büyük büyükannem yani merhum İmparatoriçe burası çiçek bahçesiyken Kutsal Tanrıça'ya ona kız çocuk vermesi için burada yalvarmış ve burayı ona adamış. Dilediği gibi kız çocuğu olunca da burayı bir sera haline getirttirmiş ki bahçe asla bozulmasın. O zamandan beri imparatorluk ailesinin bir sonraki neslini sürdürecek her velihat prenses gelip burada dua etmiş ve kız çocukları olmuş."

Söylediklerimi dikkatle dinleyen Evan gözlerini bu sefer çiçeklerin üzerinde gezdirdi ardından başını kaldırıp cam kubbeden yukarıya doğru baktı.

Bir kaç dakika o şekilde kalıp ardından elindeki kılıcın tekini bana doğru attı. Tuttuğum kılıcın ağırlığı dengemi bozmuştu ki tam doğrulup soru soracağım sırada Evan'ın saldırısı karşısında kendimi savundum.

Bunu beklemediğim için içimde süzülen korku dalgası beni afallatmıştı. Kalıcımdan destek alıp doğruldum ve sinirli gözlerle Evan'ı süzdüm.

"Saldırmadan önce bana haber vermeliydin."

Anlamsızca gözlerime bakan Evan, yakalayamadığım bir hamle ile arkama geçip kılıcı boğazıma dayadı. Onun çevikliğine yetişememenin yanısıra nefesini olduğum gibi boynumda hissediyordum.

Yutkundum.

"Düşmanın sana saldırmadan önce haber vermeyecek. Seni en savunmasız anında yaklayıp paramparça edecek Ines."

Söylediklerinde haksız sayılmazdı fakat bu ilk dersimizdi.

Kılıcı boğazımdan çekmesiyle geri çekilip elimdeki kılıcı daha sert kavradım.

"Düşmanımın beni savunmasız yakalamasına izin vermeyeceğim."

Gülümsedi ardından kılıcını toprağa saplayıp eldivenlerini çıkarırken bana doğru yaklaştı. Attığı her adımda ürperdiğimi hissettim. Evan'ı bir türlü çözemiyordum, amacını ne yapmak istediğini kestiremiyordum.

Tam önümde durumca başımı kaldırıp gözlerine baktım.

"Sorun nedir?"

"Buldum."

"Neyi buldun?"

"Mektuplarının ulaşmama sebebini."

Kalbimde anlık bir sızı hissettim.

"N-neden ulaşmıyormuş?"

Sırıttı.

"Sanırım hizmetçilerine fazla güveniyorsun."

Duyduğum sözle demek istediğini direkt anladım. Kalbime giren sızı da hissettiğim ihanetten dolayıydı. Aisha'nın neden böyle yaptığını anlayamıyordum, bana ihanet etmesi için tek bir sebep bulamıyordum.

Derin bir nefes aldım.

"Neden? Bunu neden yapmış?"

"Marki Andres'e bağlı bir hizmetçiymiş. Uzun zaman onun hizmetinde kalmış daha sonra ise saraya yerleştirilmiş."

Marki.. seni domuz.

Merhaba sevgili okuyucularım, uzun bir süre ara verdikten sonra yeni bölümlerle sizlerle birlikte olmaktan mutluluk duyuyorum. Derslerimin yoğunluğu sebebiyle ara vermiştim fakat şimdi tekrar sizlerleyim. Hâlâ bir yoğunluk içindeyim ama ara ara bölüm atmaya devam edeceğim. Beni desteklediğiniz için teşekkür ederim. Lütfen oy kullanmayı ve yorum yapmayı unutmayın.. sizi seviyorum tekrardan teşekkür ederim. ❤️

İmparatorluk SırrıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin