Ignatius kelimenin tam anlamıyla benim geçmiş hayatımın korkulu rüyası olabilir. Öz veya değil farketmez kardeşine saplantılı bir ruh hastası olmasıyla kalmıyor saraydaki günlerimi adeta işkenceye çeviriyordu. Bu manyak tarafından sayısız tacize maruz kaldığımı da unutmamak gerek. Geçmişte onu ilk gördüğümde bana gerçekten şefkatle yaklaşabileceğini düşünmüştüm, ipeksi sarı saçları ve deniz mavisi gözleri insana güven veriyordu, ama işler hiç düşündüğüm gibi gitmemişti;
Saraya ilk geldiğimde bana normal davranıyordu, o kadar normal davranıyordu ki abi kardeş olarak fazlasıyla iyi gözüküyorduk. Gerçek yüzünü sonradan gösterdi. Beraber çay içmek için hergün buluşur sohbet ederdik ama bir gün o sohbete rahatsızlandığım için katılamadım. Ignatius ise beni ziyaret etmek için bizzat odama geldi daha doğrusu ben öyle sanıyordum. Odaya geldiğinde hizmetçilerden dışarıya çıkmalarını söyleyip benimle kendisinin ilgileneceğini söylemişti, hizmetçilerin ise bu istediğini kabul etmekten başka çareleri yoktu. Hizmetçiler odadan ayrılınca yanıma doğru adımlayıp elini saçlarıma götürdü ve yavaşça okşadı:
"Neden bugün yanıma gelmedin Ines? Tüm gün seni bekledim."
Sözleriyle birlikte gülümsemiş ve cevaplamıştım.
"Kendimi pek iyi hissetmi-"
Sözümü bitirmeden okşadığı saçlarımı sertçe çekip beni yataktan yere fırlatmıştı. O an ne olduğunu anlayamamıştım bile, onun yanına kasıtlı olarak gitmemezlik yapmamıştım gerçekten rahatsızlanmıştım. Yerdeki korkudan titreyen bedenime doğru yaklaşıp saçlarımından tutarak kafamı kaldırmıştı ve sırıtarak konuşmuştu.
"Senin ne halde olduğunla ilgilenmiyorum Ines. Ben ne zaman istersem o zaman geleceksin, ben ne zaman istersem o zaman gideceksin."
O gün yaşadığım korkuyu kelimelerle tarif edemezdim. O günden sonra da bu hep böyle devam etti, majestelerinin yanındayken nazik abi rolünü üstleniyor yalnız kaldığımızda sarayı bana zindan ediyordu. Hatta bana olan saplantısı o kadar ileriye gitmişti ki yanıma kimseyi yaklaştırmıyordu, politik olsun olmasın birçok evlilik teklifi de onun tarafından reddedilmişti.
Geçmiş hayatımdaki anılarda bir süre kaybolduktan sonra zorla da olsa gülümseyerek konuştum.
"Merhaba ağabey!"
Bana parlayan gözlerle bakan Ignatius heyecanla ellerimi tuttu ve gülümsedi.
"Sonunda kardeşim! Seni gördüğüme çok sevindim!"
Sevinirsin tabii sonuçta yeni oyuncağın saraya ilk adımını attı. O küçük aklında neler geçtiğini çok iyi biliyorum manyak herif, ikinci kere kurbanın olmaya hiç niyetim yok. Beni bedenen öldüren Andres olsa da zihinen öldüren sensin. Sahte bir gülümseme daha atıp ellerimi hızla çektim ardından koşup İmparatoriçe Regina'ya sarıldım, bu saraydaki tek masum insana.
"Seni özledim.. anne."
Regina benim sarılmamla birlikte memnun olmuş ve elimi tutup okşamıştı.
"Sana kalacağın odayı göstermek istiyorum Ines, doğduğundan beri odana hiç dokunmadık bu yüzden zevkine göre düzenleyebilirsin."
Odam.. hatırladığıma göre benim odam Ay Melodisi Dairesiydi, bana bu daireyi vermelerinin sebebi ise Regina gibi bembeyaz bir tene ve mavi gözlere sahip olmamdı. Regina'yla birlikte odama gitmeden önce Marki ile göz göze geldim, bana aptalca bir şey yapmamam için sert bakışlar attı. Onu haklı bulmuyor değilim, normal şartlarda İmparator benim sahte olduğumu bilmese kesinlikle şüphelenir ve sonuna kadar beni araştırırdı.. o Regina kadar masum birisi değil. Odaya geldiğimde etrafa bakındım, buradaki her şey tanıdıktı değişen hiçbir şey yoktu.. benim dışımda. Regina beğendiğimi duymak istercesine parlayan gözlerle bana bakıyordu, bunu hissebiliyordum bu yüzden koşup sarıldım.
"Burası çok güzel anneciğim! Çok teşekkür ederim!"
"Beğenmene çok sevindim benim parlak ay'm, değiştirmek istediğin bir şey varsa Baş Hizmetçi Ella sana yardımcı olacaktır."
Ah.. Baş Hizmetçi.. bende tam olarak ne zaman onun adını duyacağım diyordum. Madam Zoe'den bile daha beter olan bu kadın. Şöyle bir bakıyorumda Regina tüm bu ruh hastalarını sanki özenle seçip saraya doldurmuş.. merak etmeyin majesteleri, gitmeden önce buradaki bütün sorunlarla ilgileneceğim. Gerçek kızınız ve sizin için. Regina bir müddet daha benimle kalıp sohbet etti bu güne kadar nerede olduğumu ne yaptığımı her şeyi teker teker sordu bende teker teker cevap verdim daha sonra ise dinlenmem için beni yalnız bıraktı. Kendimi yatağa atmadan önce bebek beşiğinin yanına gidip içine bir süre baktım, burada daha önce gerçek Ines yatıyordu.. her şeyden habersiz bir şekilde. Küçücük bir bebeği kim kaçırmış olabilir? Ona bunu kim yapmış olabilir? Belki bir suikastçı? Hayır hayır olamaz eğer suikastçı kaçırmış olsaydı prenses ölürdü ama o hâlâ yaşıyor. Peki ya düşman krallık? O zamanda net bir şeyler talep edip prensesi geri gönderirlerdi. Kim olabilir? Bunu kim yapabilir? Prenses.. neredesin? Lütfen seni daha erken bulmama izin ver.. kandırmak.. çok acı verici. Bu düşüncelerin arasında boğulurken yatağa geçtim ve gözlerimi kapatıp kendimi uykunun rahatlatıcı kollarına teslim ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İmparatorluk Sırrı
Ficción histórica''Gözlerimi yeniden açtığımda artık her şey değişti, ikinci kez ölmeyeceğim.'' 14 yaşında bulunduğu yetimhaneden alınan Gisele, imparatorun kardeşi olan Marki Andres Aragon ile bir anlaşma imzalar. Bu anlaşmanın getirdiği yükümlülükle birlikte merh...