Ardıma dönüp baktığımda Mert yoktu. Gerçekten bu kadar korkak bir kişiliğimi vardı? İleride evlensek çocuklarımız korkup ağladığında o da mı ağlayacaktı?
Sanırım yine saçmalama saatim gelmişti.
Çakıltaşı gözlü, iri adam -kolları maşallah, balon gibiydi- kolumdan tuttu. "Benimle geliyorsun."
"Neden, beni eve mi atacaksın?" Kahkaha attım.
"Aynen, koynuma alacağım. Yürü."Kolumdan tutup beni yürütürken itiraz etmedim. Zorlamıyordu aslında. Ses tonu çok hoştu, bu tonda bana ne dese itaat ederdim.
"Koşabilirim koynuna alacaksan. İkizin var mı bu arada? Az önce yanındaydı, nereye kayboldu? Onu da Can'a ayarlarız. Mert'ten hayır gelmeyecek."
"İkiz ne alaka?" Ay saftı bu da. Kendi ikizini tanımıyor olamazdı herhalde!
"Götümden element uydurmuyorum. Yanında aynı senin gibi çakıltaşı gözlü biri daha vardı az önce."
"Senin kafa harbi uçmuş." Elma suyuyla sarhoş olunmazdı ki. Ona laf yetiştiresim gelmedi, o yüzden surat astım. Mert neredeydi ya? Adam beni eve atıyordu, Mert paşam ortada bile yoktu.
Asansöre bindik. Çakıltaşı gözlü, en alt katı tuşladı.
"Evin barın bodrumunda mı?" Değildi umarım.
"Yok, cesetleri en alt katta saklıyorum. Benim oyun alanım yukarı." dediğinde gözlerimi sonuna kadar açtım. Dehşete düşmüş ifadem onu güldürürken kaçmayı düşünmüştüm. Asansörden nereye kaçacaktım ki?
"Kıyma bana, lütfen. Koynuna almana da gerek yok. Şaka yaptım. Gidiyim ben. Lütfen."
"Nereye gideceksin, daha karpuz kesip nikah kıyacaktık?"
Cevap vermek için dudaklarımı aralıyordum ki asansörün kapısı açıldı. Çakıltaşı gözlü, bu sefer elimi tutup yürümeye başladı. Ona uyum sağlayıp ben de yürümeye başladım. Depoya benzer bir yere girdik.
Kapıyı açmak için elimi bıraktığında sendeledim. Hemen elini belime koydu. Bir anlık çok yakınlaşmıştı, kokusunu içime çektim. Çok güzel kokuyordu. Sigarayla karışık çam ağacı kokusuydu. Uykumu getirmişti.
"Kumsal'ı bırak lan! Orospu çocuğu!" Can'ın sesini duyunca irkildim. Bakışlarımı içeriye çevirdiğimde sandalyeye bağlanmış Mert ve Can'ı gördüm. Mert sessizce oturuyordu ama Can beni gördüğünden beri debeleniyordu.
"Kumsal... güzel isimmiş." dedi çakıltaşı gözlü. Boş olan üçüncü sandalyeyi işaret etti. "Otur lütfen, Kumsal."
Düşmeden sandalyeye ulaşabildim. Bu süre boyunca sessizce beni beklemişlerdi.
"Kumsal'ı bırak. Onun alakası yok. Küçük daha o. Bırak gitsin." Can'ın çırpınışları sessizliği böldü. Neye bulaşmıştık da gitmem için bu kadar çabalıyordu?
"Benim hiçbir alakam yok! Asıl beni bırakın!" Mert'in aniden yükselen sesiyle sıçradım. Bir sorun vardı ve benim alakam olduğunu iddia etmişti sanırım.
Tek yaptığım elma suyu içip dans etmekti. Elmalar kaçak mıydı acaba?
"Susun! Size soru sorulmadığı sürece konuşmayacaksınız!" Can'ın arkasında duran adam konuşmuştu. Siyah saçlı, beyaz tenliydi. Beni eve atacak adam kadar olmasa da iriydi ve kolları dövmelerle kaplıydı. Acıyıp acımadığını sormak istiyordum ona.
Adamın ikazı üzerine depoya sessizlik çöktü. Çakıltaşı gözlü, önümüzde durdu, galiba patron oydu. "Ben Cihangir Aslanoğlu. Mekanıma gizlice uyuşturucu sokanlarla tanışmak istedim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇAKILTAŞI
Teen FictionKimsesiz bir kız olan Kumsal, imkansız lise aşkının peşinden koşarken kendini aniden mafyanın kucağında bulur.