Hafiften cinsellik içerir, rahatsız olacaklar şimdiden geçsin.
Medya temsili Kumsal ve Cihangir.
......
Cihangir'le yakınlaşmamızdan sonra beraber mutfağa girmiştik. Davlumbaz ışığını açmış, üzerindeki gömleği çıkarmıştı. E adam haklıydı, İstanbul'un sıcağı hiç çekilmiyordu. Ki benim öyle vücudum olsa kışın da giyinmez, kimseyi bu nimetten mahrum bırakmazdım.
"Yapabileceğim bir şey var mı?" Arkasından dolanıp kalçamı tezgaha yasladım. Çakıltaşı rengi gözleri bana döndü, kıstığı bakışlarıyla süzdü beni.
Sadece bakışlarıyla bile alev almıştım. Yavaşça yutkundum ve oyalanabileceğim bir şey istemesini umdum.
"Buzdolabından yoğurdu çıkarır mısın?" Ah şu sesi... Öl dese ölürüm adam gelmiş yoğurt diyor.
"Tabii." Buzdolabına gidip yoğurdu aldım ve yanına, tezgahın üzerine bıraktım. "Ne yapacağız yoğurdu?"
"Bir kasede biraz çırpabilir misin? Sos yapacağız." Başımı salladım ve mutfak dolabını açtım. Bardaklar vardı burada. Kapatıp yan dolabı açtım ve bingo! İkinci denememde hedefe ulaşmıştım. Ama bir sorunum vardı, kaseler en üst raftaydı, oraya nasıl uzanacaktım?
Parmak uçlarıma kalkmayı denedim, olmadı. Zıpladım, yine olmadı. Tam bir kez daha zıplayacaktım ki üzerimden bir kol uzandı kaselere. Arkamı döndüğümde Cihangir'in çıplak göğsüyle burun burunaydım.
"İstemen yeterliydi güzelim." Kaseyi arkamdaki tezgaha bırakıp ellerini iki yanıma yasladı. Tezgahla arasına aldı beni. Nefesini kulağımda hissediyordum. "Tek bir kelimenle benden alamayacağın hiçbir şey yok."
İstediğim tek şey oydu ama tek bir kelime yetecek olsa da bunu nasıl dile getirecektim ki?
Kollarımı boynuna doladım, eminim ki bu bile yanaklarımın kızarmasına yetmişti. "İnsan sevdiğinin isteklerini dile getirmeden de anlar Cihangir." diye mırıldandım. Gözlerine bakamıyordum, çok heyecanlanmıştım.
"Şu naz yapan hallerine var ya..." Önüme gelen bir tutam saçımı arkaya itti. "Ölürüm sana Kumsal. Ne ara bu seviyeye geldim bilmiyorum. Tek bildiğim söz konusu sen olunca bencil bir adam olduğum."
"Öp beni." dedim nereden geldiğini bilmediğim bir özgüvenle. Bir anlığına duraksadı. Şaşırmış olmasını anlıyordum çünkü ben de kendimden böyle bir şey beklemiyordum ama bu duraksama biraz daha uzarsa Norveç'e kaçardım.
Bilet parasını nasıl halledeceğimi düşünürken Cihangir eğildi ve dudakları benimkilerin üzerine kapandı. Derin bir oh çektim içimden, Norveç'e kaçmama gerek kalmamıştı, bilet parası derdinden de kurtulmuştum.
Gittikçe derinleşen öpüşüne karşılık vermeye çalıştım ama her geçen saniye daha da zorlaşıyordu. Büyük bir iştahla öpüyordu dudaklarımı. Biraz sonra öpüşüne karşılık vermeyi boş verip boynundaki kollarımı sıkılaştırdım ve kendimi ona bastırdım. Ellerim omuzlarına kaydı. Boğaz Köprüsü, maşallah. Yavaşça dolaştırdım ellerimi, hoşuna gittiğini belirten mırıltılar döküldü dudaklarından. Bir yandan ağzımı keşfetmeye devam ediyor, dudaklarımı sömürüyordu.
Biraz sonra elleri belime yerleşti ve vücudumu rahat bir hamleyle kavrayarak tezgaha oturttu. Dudaklarımız ayrıldı ve gözleri gözlerimi buldu. Bakışlarındaki alevler benim için tutuşmuştu. Bunu düşünmek bile içimde bir şeylerin kıpırdanmasına yetti.
Elleri dizlerime yerleşti ama bir hamle daha yapmadan önce durdu. "Durmamı istersen...",
"İstemiyorum Cihangir." Bu sefer ilk adımı atan ben oldum. Bacaklarımı aralayıp iri bedenini kendime çektim ve dudaklarına yapıştım. Elleri belimi kavradı, oradan da tişörtümün içine sızdı. Dudaklarından bir saniyeliğine ayrıldım ve üzerimdeki tişörtü fırlatıp attım. Bir anlığına gözlerimiz kesişti ve yemin ederim, dünyadaki en değerli şeye bakıyor gibi hissettiriyordu.
Dudaklarımız tekrar buluştu ama bu sefer uzun sürmedi. Öpücükleri çeneme ve boynuma indi. Oradan da göğsüme bir yol çizerken bacaklarımı beline dolayıp temasımızı iyice artırdım. Sertliği pantolonun altından bile hissediliyordu. Dudakları göğüslerime ulaşmıştı ki çalan telefonu tüm atmosferi bozdu.
Telefonun sesi mutfakta yankılanırken Cihangir yavaşça kaldırdı başını. Boynunu çıtlatarak mutfak masasındaki telefonuna uzandı. Anın getirisi olarak fazlasıyla teni kızarmıştı ve bu hali de bayağı bir çekici gelmişti gözüme. Ekrandaki ismi gördüğünde bir küfür mırıldandı ama aramayı yanıtladı da. Bense hala bıraktığı yerdeydim. Olanları idrak edememiştim.
"Ne var Kartal?" Sesindeki öfke aramanın zamansızlığındandı galiba. "Hallet işte oğlum, beni niye arıyorsun?" Birkaç saniye karşı tarafı dinledi ve duydukları hoşuna gitmemiş olacak ki daha da öfkelendi. "Bir sikime yaramıyorsunuz ki amına koyayım! Her boka ben geleceksem siz niye varsınız?" Ellerini az önce benim yüzümden dağılan saçlarında gezdirerek dinledi karşı taraftaki kişiyi, yani Kartal'ı. Elleri siyah saçlarında gezinirken çok seksi görünüyordu. Üzerinde hiçbir şey olmaması ve az önce yaşananlar da tuzu biberiydi.
"Belanı sikeyim Kartal. Kapat, geliyorum." Öfke ve arzuyla koyulaşmış gözleri bana döndü. Büyük bir adımda yeniden yanıma geldi ve alnıma bir öpücük bıraktı. "Şimdi gitmem gerekiyor güzelim ama söz veriyorum, telafi edeceğim."
"Nereye gidiyorsun?" diye sordum telaşla. Beni bu halde bırakmayacaktı herhalde. Fazlasıyla tahrik olmuştum.
"İşim çıktı. Acil olmasa gitmezdim, özür dilerim sevgilim." Ellerimi avucuna alıp birkaç öpücük kondurdu. "Akşama dönerim."
"Gitmemek gibi bir şansın yok mu?" Dudak büktüm. Gitmesindi işte.
"Maalesef. Ama merak etme o Kartal'ın yedi sülalesini öyle bir belleyeceğim ki bir daha beni asla aramayacak."
"Bir şey yapma adama. Belli ki önemli bir şey var." Zor olsa da kollarının arasından çıktım. Yerdeki tişörtümü alıp üzerime geçirdim.
"Hiç gidesim yok." diye mızmızlandı. "Görev olmasa..." Ofladı. "Telafi ederiz bugünü, değil mi Kumsal?"
Şapşal tavırları dudaklarımın yukarı doğru kıvrılmasına neden oldu. Yanına dönüp ateşimizle alev almış dudaklarını öptüm. "Ederiz. Ama şimdi git ve işini hallet. Akşam için seni bekliyor olacağım."
Aceleyle mutfaktan çıkıp tişörtünü giymeye gitti. Alt tarafımda hissettiğim sızıyla duşa girmem gerektiğine karar verip banyoya yönelmiştim ki Cihangir bir hışımla önümden geçti. "Yemeğini ye sevgilim. Seni seviyorum!"
Tam karşılık vermeye hazırlanıyordum ki evden çıktı. Salaktı bu adam ya. Benim tatlı şapşalım.
Duş almayı yemekten sonraya erteleyip mutfağa döndüm. Cihangir'in hazırladığı yemek hala ocağın üzerindeydi. Ve ocağın altını kapatmamıştı! Hemen koşup kapattım, neyse ki yalnızca dibi tutmuştu hafiften. Sevişeceğiz diye yemeği yaksak... hoş olurdu ya. Hiçbir yemeği Cihangir'ime tercih etmezdim.
Tabağıma biraz yemek alıp masaya oturdum. Yedikten sonra ortalığı toparlayıp duşa girdim. Duştan çıktığımda henüz öğleden sonraydı. Akşama kadar oyalanacak bir şeyler bulmalıydım çünkü aklım sürekli Cihangir'le yaşadıklarımıza kayıyordu. Şu an bununla ilgili yapabilecek hiçbir şeyim yoktu.
Film izlemeye karar vererek televizyonu açtım ve karşısına yayıldım. Cihangir gelene kadar, diye geçirdim içimden. O gelene kadar izle ve sonra canının içine kavuş.
Beklemek zor değildi aslında ama şimdiden zaman akmıyor gibi hissediyordum. İçim içime sığmıyordu mutluluktan. Vücudum dinlenmesi gerektiğine dair sinyaller gönderiyordu, aslında Cihangir olsaydı şu an gayet güzel dinlenebilirdik fakat öyle bir şansımız yoktu. Bu yüzden koltuğun üzerinde Cihangir gelene kadar birazcık kıvrılıp uyumaya karar verdim.
......
Sizce Kartal'a ne oldu?
a) Cihangir bir kaşık suda boğdu
b) Cihangir'im öldürdü
c) Cihangir işkenceyle öldürdü
d) Cihangir camdan attı
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇAKILTAŞI
Teen FictionKimsesiz bir kız olan Kumsal, imkansız lise aşkının peşinden koşarken kendini aniden mafyanın kucağında bulur.