3. BÖLÜM: ÇATI

832 19 0
                                    

Hikayede geçen her şey kurgudan ibarettir dememe gerek yok sanırım :)
Beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayınn 🫀⚖

Şarkı: Isabel LaRosa - Heaven

Ait olmak. Bir yere, bir zamana, bir çağa, bir topluluğa, belki de bir insana... Şu an hislerimin tercümanı olabilecek kelime bu muydu? Aidiyet. Sanmıyordum. Aidiyet nasıl hissettirir, bilmiyordum. Bundan sonra öğrenebileceğimin ihtimaline de pek ılımlı yaklaşmadım.

Bahadır kolunu kaldırıp Nil'in omzuna attı. Başıyla bana döndü, "Mahzen'in varlığı senin gözlerinle sınırlı değil, Hanzade."

Anlamayan gözlerle ona baktım. "Sen, beni salonda görmemiş olabilirsin fakat en başından beri oradaydım." Nil, Bahadır'ı onaylayan şekilde başını aşağı yukarı salladı.

Bir şey demek yerine omuzlarımı kaldırıp indirdim ve evin içine girdim. Çıplak ayaklarım fayansın bütün soğuğunu çekiyordu. Ağır adımlarla basamakları bir bir çıktım. Odama girdiğimde ardımdan kapıyı kilitledim.

Aynadaki enkazı görmemek adına kapının önünde elbisemi çıkardım ve banyoya geçtim. Göz ucuyla aynaya bakmak istesem de bu isteğimi zorla bastırıp sıcak suyu açtım. İç çamaşırımdan kurtulup kendimi suyun altına soktum.

Su, sanki bedenimden aşağıya indikçe içimdeki eksikliği de alıp götürecek sandım.

Beni seven bir ailem olsaydı hayatım nasıl olurdu diye düşünmeden edemiyordum. Bu düşünce, genelde duştayken zihnimde dolanırdı. Sıcak su, adeta beni sarhoş ediyordu.

Fazla oyalanmadan banyodan çıktım. Ne kadar odamın kapısı kilitli olsa da hızlı bir şekilde iç çamaşırlarımı giyindim. Siyah eşofman takımlarından birini seçip çıkardım. Eşofman altının beli bol geldiği için ipini bağladım. Eriyip gidiyordum.

Sıkıntıyla nefesimi verdim, akan makyajımın kalıntılarını temizledim. Daha sonra saçlarımı tarayıp hafif kuruttum. Cildime nemlendirici sürdükten sonra yatağıma oturdum.

Odada bir kızın ihtiyaçlarını karşılayabilecek gerekli bütün ürünler vardı.

Telefonumu elime aldığımda saat çoktan 22:00'a gelmişti. Mesajları okumak için ekrana tıkladım. İlk başta idrak edemediğim mesajlar daha sonradan kanın beynime sıçramasına yol açtı.

Okuldaki çoğu insan, yapılan saldırıdan ziyade Batuhan Keskin'in konuşması esnasında ağzına benim adımı almasını konuşuyordu. Kırılmıştım. İçimde ne yaşarsam yaşayayım okul hayatım boyunca ahlaki sınırlarımı bilen biri olmaya çalıştım. Fakat bir söz, beni ne duruma düşürmüştü.

Yazılanları okudukça gözlerim doldu. Ruhumdaki eksikliğin oluşturduğu boşluk bir miktar daha büyüdü. Yutkunurken boğazıma oturan yumru, bunun kanıtıydı.

"Şimdi kendini nimetten falan sanar, yazık."

"Hanzade diye yazılır Fahişe diye okunur."

"Yakında başı gibi götü de arşa yükselir."

Telefonu, yatağın ayak ucuna fırlatıp gözlerimden akan yaşları elimin tersiyle sildim. Bu kadar kalp kırıklığını kim hak ederdi? Bunca ezilmişliğe kim dayanırdı? Kimse.

Her kalp kırıklığı, kalbin bir damla kan kaybetmesine yol açardı. Kocakarı yalanlarına inanmazdım ama bu sefer inanmak istedim. Çünkü gerçek olamayacak kadar canlıydı bu acı. İnsana boğuluyormuş gibi hissettiriyordu, her seferinde yavaş yavaş gelirdi. Her seferinde onlarca litre suyu tekrar tekrar yutardım. Sesimi çıkarmazdım, kimse duymazdı.

MAHZENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin