Uyanmamak için büyük bir çaba gösteriyordum, kafamı yastığa sürterek daha rahat bir konuma gelmeye çalıştım. Kafam yataktan aşağı sarktığında gözlerimi mecburen aralayarak nasıl bu hale geldigimi sorguladım birkaç saniye.
Beynime daha fazla kan gitmemesi için kendimi düzelirtirken yastığa yüzümü bastırdım. Kendimi boğmak istiyormuşum gibi görünüyordu ama tek istediğim ışıktan kaçmaktı.
Kapı aralandığında yüzümü yana çevirerek gelen Felix'e baktım. Yatağa otururken derin bir nefes verdi. "Jeongin gelecekmiş öğlen, seni arayınca açtım." kurumuş dudaklarımı yalarken onu onayladım. Gözlerim tekrar kapanırken bana baktığını biliyordum.
"Uykunu hâlâ alamadın mı? Pansuman yapacağım ve yiyecek bir şeyler hazırladım."
Gözlerim kısıkken yüzünü inceledim. Uykusuzluktan gözlerinin altı çıkmıştı, saçları da nemli duruyordu sanırım duş almıştı.
"Şimdi mi yapacaksın pansumanı?" Onaylayarak masanın üzerine bıraktığı kutuyu yanıma getirerek yatağa oturdu.
İkimiz de fazla durgunduk. Dün o kadar sinirliydi ki stresten uyumak için kaçmıştım ama anlaşılan bahanem gerçek olmuştu ve deliksiz uyumuştum.
Alnımdaki küçük bandı çıkardı, bu asıl yara bile değildi. Yarayı batikon ile temizlerken sessizce yatakta uzanmaya devam ediyordum.
Küçük yaranın pansumanı bittiğine doğrulmam için bana izin verdi. Yatakta oturur konuma geldim, kafamdaki sargıyı açarken saçlarımı hissetmenin mutluluğunu yaşadım birkaç saniye.
"Tamamen sarmasak olmaz mı?" Gözlerimiz birleştiğinde kafasını belli belirsiz salladı. Sanırım önce yarayı kontrol etmeliydi.
Neyse ki yara ensemin biraz üstündeydi de bütün saçımı sıfıra vurmak zorunda kalmamıştım. Ense traşı olmuşum gibi duruyordu, bu biraz daha iyiydi.
Parmakları yaranın etrafında yumuşakça gezinirken masaj gibi hissettirdiği için gözlerimi rahatlayarak kapattım. Parmaklarını çektikten sonra yine yarayı temizledi. Gazlı bezi istediği boyutta kestiğinde anlamıştım kafamı tamamen sarmayacağını bu yüzden biraz da mutluydum.
"Birazdan aşağı gel, yemek yemedin." Odadan çıktığında arkasından baktım bir süre. Bir şeyler olmuştu ama anlatmıyordu, hoş anlatacak kadar aramızın iyi olduğunu da sanmıyordum. Dün hastaneden eve geldiğimizden beri sinirliydi, biraz sakinleşmişti gece ancak şimdi de gergin duruyordu ve sebebini bilmemek beni de geriyordu.
Düşüncelerimle boğuşurken yataktan kalktım. Yüzüme su çarptıktan sonra ayaklarımı sürüye sürüye merdivenlerden inmeye başladım. Bu merdivenlerde hoş anım yoktu son olanlardan dolayı ama bi' korku da yaratmamıştı. Klasik merdivendi işte bir daha düşmediğim sürece sorun yoktu.
Hazır olan masaya otururken uzun zaman sonra sanırım düzgün bir masaya birlikte oturuyorduk.
Bazen ben sabahları uyanamıyordum bazen de o evden erken çıkıyordu sonsuz bir döngü gibiydi.
Dünyanın en sessiz kahvaltısı görevini de tamamladıktan sonra sofrayı o kaldırdı. Bu gün anlaşılan benim günümdü.
Çocuklar geleceği için biraz da olsa evi toparlamasına yardımcı oldum. Koltukta oturup televizyon ile ilgilenmeye başladığımda o ne yapıyordu bilmiyordum ama en sonunda beni odada bırakıp bahçeye çıktı.
Telefon görüşmesi yaptığını tahmin ediyordum, sinirli olmasının sebebi bu olabilirdi belki de. Bu yüzden merakıma yenilerek balkonun kapısına kadar ilerledim. Hafifçe araladığımda hemen fark ederek bana baktı. Yakalanmanın suçluluğuyla geriye çekilecekken kapıyı tamamen açıp çıkmama izin verdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
one house two broken hearts, jilix.
Fanfiction"Biz neden bu haldeyiz Felix, nerede hata yapıyoruz?" Jilix #1 30062023