Bölüm 48 - Affetmek

581 28 83
                                    

"...öyle ciddi bir şey yok hocam, değil mi?"

"Yok yok, biraz dinlenir ve artık inadı bırakıp adamakıllı yemek yerse bir şeyi kalmaz. Merak etmeyin."

"Oh, şükür ya. Valla korktuk hocam duyunca."

Çevresindeki konuşmaları duyan Kenan, gözlerini açacak gücü bulamadı kendinde. Bütün vücudu ağrıyor, sanki beyni kafatasının içinde dönüp duruyordu.

"Ben çok üzülüyorum hallerine... Baksanıza. Abi-kardeş, başlarına gelmeyen kalmadı. Kenan Hoca da dayanamadı en sonunda."

"Yok, onunki inattan. Hiç değilse ayakta kalacak kadar birkaç lokma yeseydi şu anda bu durumda olmazdı."

"İyi de hocam; siz de kardeşinizi o halde görseniz rahat rahat yemek yiyebilir miydiniz? Ben yiyemezdim açıkçası."

Kenan'ın gözleri yavaşça aralandı. Hemen tepesindeki ışığı gördüğü anda yeniden kıstı gözlerini. Birkaç saniye içinde alıştığı sırada yanı başındaki sesi duydu:

"Hah, kendine geliyor."

"Hocam? İyi misiniz?"

Yorgun bakışlarını önce Hakan'a çevirdi Kenan. "N'oldu?" dedi halsizce.

"Ne olacak?" dedi gözlerini deviren Hakan. "Kaç kere dedim yığılıp kalacaksın diye. Al bak, oldu sonunda."

"Hocam çok üstüne gitmeseniz?" dedi Zehra tereddütle. "Daha yeni uyandı zaten."

Hakan iç geçirerek asistanlarına döndü. "Siz acile." dedi Zehra ile Ömer'e. "Serdar, sen de burada kalıyorsun. Kenan hocan eğer şu tepsideki yemeği bitirmemek gibi bir hata yaparsa da hemen beni arıyorsun. Anladın mı?"

"Başüstüne hocam." dedi Serdar, sırıtmasını gizlemeye çalışıyordu.

Bütün bu olan biteni halsiz gözlerle izleyen Kenan, Hakan'ın ona sert sert bakmasıyla ofladı. "Hiç yiyesim yok..." dedi, sanki bir çocuk gibi mızırdanıyordu.

"Bana ne?" dedi Hakan sertçe. "Başhekimi çağırttırma bana Kenan. Adam gibi ye şunu da kendine gel. Hadi."

Hakan'ın şakası olmadığını anlayan Kenan yenilgiyle başını salladı; aklının bir tarafı hala kardeşindeydi. Ama sormasına fırsat kalmadan, Hakan iki asistanla beraber müdahale odasından çıktı ve geriye garip bir sessizlik bıraktı.

*************************

"Bir saati geçti Cemile'm." diye mırıldandı Veysel. "Hala bir şey diyen yok... İyidir di'mi?"

Cemile iç geçirdi. "Valla bilmiyom cankuşum, yani... Adam kaç gündür perişandı." dedi kısık sesle. "Umarım iyidir şimdi."

Veysel sustu. Aslında gece olanları Cemile'ye anlatmayı her şeyden çok istiyordu ama kendine duyduğu utanç yüzünden ağzını bile açamıyordu. Bütün o sözleri söyleyenin kendisi olduğuna hala inanamıyordu... Bir de kendi ağzıyla birine anlatırsa eğer, iyice yerin dibine girerdi.

Odadaki sessizlik, kapının tıklatılmasıyla bozuldu. İçeri Hakan girdiği anda Veysel baş kısmı yükseltilmiş olan yatakta doğrulmaya çalıştı, Cemile hemen tuttu elini.

"Hocam?" Veysel'in tek kelimelik sorusunun anlamını gayet iyi bilen Hakan başını salladı.

"İyi iyi, turp gibi. Tansiyonu düzeldi, yemeğini de yerse sorun kalmaz."

"Yer mi ki?" dedi Veysel tereddütle.

"Eh, Serdar'ı diktim başına. Daha da yemezse artık..."

Hocasının ses tonundaki soğukluğun farkındaydı Veysel. Bir şey diyemedi ve susmakla yetindi. Birkaç saniye sonra, Hakan Cemile'ye döndü.

Kaybedilmiş Bir Oyun - VeyKen (Gönül Dağı) (•FİNAL OLDU•)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin