Ne kadar süre geçmişti aradan, ikisi de bilmiyordu. Kenan kardeşine yaslanmış, içi çıka çıka ağlarken; Veysel de kollarında sarsılan hocasına sımsıkı sarılmış, onun acısıyla gözyaşı dökerken; aradan belki dakikalar geçmişti, belki de saatler. Bir duvarın dibinde; iki kalbin yarısı olan kardeşler, bilmese de birbirleri için ağlıyorlardı. Kenan bunu bilse de, Veysel bilmiyordu. Ve bu bilinmezlik daha da yakıyordu Kenan'ın canını; acısına acı katıyordu.
Kaybolmuş, mahvolmuştu; ve sebebi de, tesellisi de aynı kişiydi.
En sonunda hıçkırıkları iç çekişlere döndüğünde, kendini zorlukla toparlamaya çalışarak başını kaldırdı. Veysel kollarını geriye çekip hocasının perişan olmuş yüzüne baktı, kendi yanakları da yaşlardan ıslanmıştı.
"Hocam?" dedi yavaşça. "Daha iyi misiniz?"
Tek bir kelime ne kadar yaralayabilirdi insanı? Kenan bugüne kadar sözlerin eylemler kadar acıtabileceğini düşünmezdi. Ama Veysel'in, daha bir saat bile olmamış bir süre önce kardeşi olduğunu öğrendiği adamın; ona "hocam" diye hitap etmesi, anlamasını sağlamıştı.
Bazen sözcükler, bir tokattan daha fazla can yakardı.
Veysel'in gözlerine bakamayarak başka yere çevirdi bakışlarını. Mavi gözlerinin çevresi kızarmıştı, parlamıyordu artık. Yorulmuştu... Çok şeyden ama, özellikle de ağlamaktan. Ayağa kalksa, düşeceğinden emindi... Onu tutacak kişinin kardeşi olacağından emin olduğu kadar.
"Hocam?"
Veysel bir kez daha endişeyle seslendiğinde, Kenan acıyla yumdu gözlerini. Cevap veremedi, zaten ne diyecekti ki? "Bana öyle hitap etme." mi? Yoksa "Ben senin hocan değil, abinim." mi? Hangisi çıldırtırdı Veysel'i? Veya hangisi daha çok çıldırtırdı?
"Hocam..." Veysel dayanamayıp elini Kenan'ın kolunun üstüne koyduğunda, Kenan hızla gözlerini açıp başını kardeşine çevirdi ve onun korkuyla bakan mavileriyle göz göze geldi.
"Bakın, korkutuyorsunuz beni, Allah aşkına yapmayın." dedi Veysel endişe dolu sesiyle. "N'oldu, anlatın ya... Sizi bu kadar perişan eden neyse bulunur bir çaresi, birlikte buluruz. Ama susmayın, n'olur."
Birlikte buluruz...
Söylediği her kelimenin Kenan'ın kalbini binlerce parçaya ayırdığını bilse ne düşünürdü acaba Veysel? Ama bilemezdi, en azından şu an. Ki Kenan'ı mahveden de buydu... Ağzını açıp tek kelime söyleyememek.
Kardeşiyle arasında yirmi santim değil, uçurumlar varmış gibi hissetmek... Onu en çok mahveden şey, tam olarak buydu.
"Ben..." En sonunda, dudaklarını aralayıp konuşmayı başardı. Sesi bitmiş, tükenmiş gibiydi; ağlamaktan kısılmıştı. "İyiyim, ben..." Yutkunarak bakışlarını kaçırdı. "Ben... Gitsem iyi olur."
Ayağa kalkmaya yeltendi, ama Veysel kolunu daha sıkı tuttuğunda, yine ona çevirdi gözlerini.
"İyi falan değilsiniz." dedi Veysel, sesi sert olsa da gözleri korkusunu yansıtıyordu. "Az önce nasıl ağladığınızı siz hatırlamıyorsanız da ben gayet iyi hatırlıyorum. Ki uzun bir süre de unutamayacağım yüksek ihtimalle."
"Neden?" diye fısıldadı Kenan. Veysel'in gözleri titredi.
"Korktum çünkü."
Kenan'ın mavileri, kardeşinin gözlerinde takılı kaldı. Veysel yeniden konuşmadan önce yutkundu.
"Korkuttunuz beni." diye devam etti kısık sesle. "O öyle normal bir ağlama değildi... Mahvoldunuz hocam. Nasıl unutmamı bekliyorsunuz?"
Kardeşini bu derece korkutmuş olmak, Kenan'ın yeniden ağlamak istemesine sebep olsa da tuttu kendini. Artık öylesine yorgundu ki, ağlamaya bile gücü yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaybedilmiş Bir Oyun - VeyKen (Gönül Dağı) (•FİNAL OLDU•)
Hayran KurguGenel cerrahi bölümünün hocası Veysel Kaya ve yeni cerrahi bölümü başkanı Kenan Acar... Düşmanlıktan arkadaşlığa; Dostluktan kardeşliğe dönen bir hikaye 💫 Kaportacı Veysel'i Doktor Veysel olarak okumaya hazır mısınız?