14' Yeni başlangıçların şerefine

1.1K 160 4
                                    

°

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

°

Jungkook;

Beyaz kabanının içinde bir meleği andırıyordu onu ilk gördüğüm anda. Saçları rüzgârın etkisiyle savruluyor, gözleri uzaktan görmeme rağmen nemlenmiş olduğunu belli ediyordu. Soğuk hava tenine nüfus ettikçe hafif titriyordu. Ona sarılmak, sıcaklığım ile kucaklamak, onu korumak istiyordum. Seokjin'in yanında dikilirken aklımda dolananlardan ve hislerimden haberdar olmayan arkadaşım kendi kendine şakalar yapıyor, kimsenin gülmesini beklemeden kahkahalar atıyordu. Ben ise dünyaya nasıl düştüğüne hayret ettiğim meleği izlemeye devam ediyordum.

Basit bir klişe romantik filmi izlemeye girdiklerini gördüğümde Seokjin'i kolundan tutarak çekiştirdim. "Nereye gidiyoruz?" diye sorgulasa da bana uydu, Yeona'ya Kızıl Gül Destanı adlı filme girmek istediğimizi söylediğimde bana inanmadığını belli edercesine üstten baktı. "Filmin başlamasına az kaldı, çabuk olur musun?" diye sordum ona, Seokjin filmin ismi ile ilgili alakasız bir şaka yaparken Yeona ona güldü. Sinema salonuna adım attığımızda gözlerimi gezdirdim karanlık olan yerde. Film başlamak üzereydi. Seokjin beni kolumdan tutarak koltuk numaralarımıza yönlendirdi, onun çekiştirmeleri ile yanımdaki bedene çarptığımda özür diledim, güzel yüzü bana döndü.

Ruh eşi kavramının bir efsaneden ibaret olduğunu biliyordum lakin yanımdaki çocuğun beni onu ilk andan beri ele geçirmesine başka bir anlam bulmakta zorlanıyordum. Küçük hareketleri, burnunu çekişi, gözlerini kırpıştırışı...Kurdunun huzursuz olduğunu hissedebiliyordum. Yanaklarında hafif bir kızarıklık vardı, melek bu dünyaya ait olmadığının farkında olarak hasta hissediyordu. Film hakkında hiçbir fikrim yoktu. İzlememiş olsam bile tüm olay örgüsünü anlamak için saniyelerimi büyük ekrana çevirmek yeterli oluyordu. Ara verildiğinde onun arkadaşları teker teker kalkarken ben de ayaklandım, Seokjin yanımızda olan arkadaşımız ile kalacağını söyledi.

"Chai Tea Latte istiyorum."

Kasabada yaşamanın kötü bir yanı yoktu ama karşılaştığınız her insanı tanımanın da hoşuma gittiği söylenemezdi. Babam kasabada sözü geçen biriydi, lider olarak görevini gerektiği koşullarda yerine getiriyordu. "Sen Chai Tea Latte içmezsin." dedi Soohan, gözlerini benim gözlerime dikmişti. İsmini biliyor olduğum bir insanın benim tatlı içeceklerden hoşlanmadığımı biliyor olması biraz tuhaf geliyordu. Onu ilgilendirmediğini yüzüne bağırmak istiyordum ama sadece gülümsedim, sıcak içeceği aldım ve arası bitmek üzere olan filme geri döndüm. Ona içeceği verirken nazik olmaya çabaladım. Kaba biri değildim fakat onun narin görüntüsü beni olduğumdan daha nazik bir insan olmaya itiyordu. Tek kelime etmeden önüme döndüm, şu an sesini duymanın beni nasıl etkileyeceğini bilemiyordum.

Onun gidişini izlemenin benim için acı verici olduğu bir gerçekti. Arkadaşlarının arabasına binerken kendisini izleyen benim farkımda bile görünmüyordu. Sessiz kalışım Seokjin'in sorular sormasına neden olurken ne cevap vereceğimi bilemiyordum. Bir kez daha görmek istiyordum onu. Beni içine çeken o hissin içine dalmak isteyen yanımı dizginlemek zordu. Eski kamyonetin plakasında kasabanın sembolünü görmüştüm.

violets for roses'taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin