-
Sessiz kalmayı sürdürmekte olan Jeongguk, annesinin getirdiği meyve suyu dolu bardak ve sıcak kurabiyelerin olduğu tepsiyi masanın üzerine bıraktı. Seungkwan ile aralarındaki mesele hakkında tek kelime bile etmekten kaçınıyor, bana bile konuşmama konusunda istirar sergiliyordu. Cam bardağı bana uzatırken bir sandalye çekerek karşıma oturdu. Bardağı alarak biraz içtim, yorgun hissediyordum. Ailemin beni bulamadığında nasıl davranacaklarını bilemiyordum, aklıma eserek izinsiz bir kasabaya ayak basmak, liderinin evinde oturuyor olmak ne kadar mantıklıydı? Jeongguk kurabiye dolu tabağı da kucağıma bırakırken aç ve bitkin halimin farkında görünüyordu. "Seungkwan..." dedim bir tane kurabiyeyi elime alırken, bakışları kısa bir an benim gözlerime değse de yeniden uzaklaştı.
Onun isminin bile gerildiğine sebep olduğunu görmek merak duygumu körüklüyordu. "Jeongguk." dedim, bakışları beni bulmadan önce sandalyede arkasına yaslandı, ellerini dizlerinin üzerine bırakarak derin bir nefes aldı ve usulca verdi. Bedeninin gerginliğini bol kıyafetleri içinde bile hissediyordum. "Kurabiyeleri soğutma." Jeongguk'un tok sesi sinirlerimin gerilmesine sebep oluyordu, ona bakmak bile istemiyor olmam normal değildi. Kurabiyeleri sessiz bir şekilde yemeye devam ederken meyve suyumdan içiyor, sessizliğimizi sürdürüyordum. Jeongguk göle gelen, benimle buluşan kişiden çok farklı görünüyordu şimdi karşımda. Daha sakin fakat birkaç yaş büyümüş gibiydi. Her an uykuya dalacak, yorgunluktan bayılacak gibi duruyordu. "Bana anlatmalısın." dedim ona bakarak, kurabiye tabağını hemen yanımda duran masanın üzerine bıraktım. Artık konuşmamız gerekiyordu. Sessizlik bizi hiçbir yere götürmeyecekti.
"Seni korumak için susmalıyım."
Jeongguk'un dudaklarından dökülenler beni tatmin etmek yerine daha da sinir ederken boş bardağı da masanın üzerine bıraktım. "Korumak? Şu an gelmemem gereken bir kasabada, lider alfanın evindeyim Jeongguk. Üstelik bir kez bu işin içine girdim, beni uzak tutamazsın." Omuzlarını indirirerek ellerine bakarken avuç içlerini kendine doğru çevirdi, ayalarında fark ettiğim yaralar canımın acımasına sebep oldu. Jeongguk'un elleri yara doluydu. "Seungkwan'ın Başıboş olmasından uzun süredir şüpheleniyoruz. İki kasabayı yeniden karşı karşıya getiren de bu oldu. Dikkatleri üzerinden atmak için beni kullanmaya çabalıyor olmalı." diye mırıldandı, ellerim uzanarak onun ellerine tutunurken parmakuçlarım yaraları okşadı. Bakışları ellerinden yeniden yüzüme çıkarken iç geçirdim. Ona dokunuyor olmak bile içimin titremesine sebep oldu. "Şu an sana dokunuyorum ve tek hissettiğim heyecan." dedim, belli belirsiz bir şekilde gülümsemiş olsa da bu uzun sürmedi, bakışları yeniden donuklaştı.
Ellerimi onun elinden çekmeden sandalyemi biraz daha yakınlaştırdım ona, "Ben bir şey yaptım." diye mırıldandım, ona babama ve Eunkwang'a anlattıklarımdan bahsetmek için gelmiştim buraya ve daha fazla konuşmayı ertelemenin ikimize de bir faydası olmayacaktı. "Ne yaptın?" diye sordu, parmakları içe doğru kıvrıldı ve elimi tuttu. "Babama ve Lider Alfa'nın küçük oğluna, sevgili olduğumuzu söyledim." Jeongguk'un gözbebekleri büyürken şaşkın bir şekilde bana bakmaya devam ediyordu. "Bunu yapmak zorundaydım yoksa senden şüpheleneceklerdi. Üzgünüm ama kimse kalkıp Seungkwan'ı suçlu bulmazdı orada. Eunkwang babama senin de o gece orada olduğunu söylediğinde bir şey yapmam gerekiyordu." Jeongguk tüm söylediklerimi yüzünde belirgin gülümsemesi ile dinlerken, "Sakin ol." diye mırıldandı bana, olamıyordum. İçimde ellerimi tutmasından dolayı beliren bir heyecan vardı, feromonlarım beni tepetaklak ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
violets for roses'taekook
Fiksi Penggemaromegaverse* omega kim taehyung, arkadaşları ile gittiği sinemada hemen yanındaki koltukta oturan alfa jeon jungkook'a aşık olacağını hissetmemişti.